Uyku apne sendromu millet
arasında uyku apnesi olarak da bilinmektedir. Bayağı ciddi ve sık görülen bir
durumdur. İlk defa 1965 yılında tanımlanmıştır. Bu uyku bozukluğu, uykuda kısa
devreli nefes durmaları ile seyreder. Uyku apnesi olan kişi, nefes alıp vermek
için çaba harcamasına rağmen uyku esnasında zaman zaman üst solunum yolları
tamamen veya kısmen tıkanır. Üst solunum yollarının tıkanarak nefesin en az 10
saniye süreyle tam olarak durmasına apne, nefesin azalmasına ise hipopne denir.
Apne süresi bazen 1-2
dakikayı bulabilir. Soluk alma durması sırasında boğulma hissi de olabilir.
Apne ve hipopbe sonrasında hasta, hemen her zaman horlayarak soluk almaya
başlar. Bir gecede hastanın isteği dışında oluşan bu nefes durmaları bazen
saatte 100, 200, 300, hatta 400 ‘den fazla kere olabilir. Uyku apnesi
hastalarında çoğu kez bir akciğer hastalığı olmamasına rağmen apneler sırasında
akciğerlere hava girmediği için kandaki oksijen değerinde azalma olur. Derin
uykunun nefes durmaları sebebiyle sık sık bölünmesi sonucunda kişi, gündüz
aşırı uyku halinden ve sabah baş ağrılarından yakınabilir. Uyku apneli
kişilerde, kalpte ritim bozuklukları, yüksek tansiyon, kalp krizi ve inme gibi
ciddi hastalıklar ile ilişkili olabileceğinden erken teşhiş ve tedavisi çok
önemlidir. Halbuki hem halk arasında, hem de doktorlar tarafından çok iyi
tanınmayan bir uyku bozukluğu olduğundan hastalığın teşhişinde gecikmelere de
sık rastlanır.
Uyku Apne Sendromu Kimlerde Görülür?
Obstrüktif uyku apne
sendromu, tüm yaş gruplarında görülebilir. Fakat en sık 40 ile 65 yaşları
arasında ortaya çıkar. Hem kadın hem erkekte görülür. Lakin yapılan
çalışmalarda erkeklerin %94’ünde, kadınların %2’sinde uyku apne sendromu
bulunduğu saptanmıştır. Gürültülü horlaması olan, kilolu, yüksek tansiyonlu ve
üst solunum yollarında yapısal bozukluğu olan orta yaşlı erkeklerde uyku apne
sendromu daha sık gelişir. Kimi ailelerde daha sık gözlenmesi ise genetik yönü
olduğunu düşündürmektedir. Kişinin kilosunun boyunun karesine bölünmesi ile
hesaplanan beden kitle indeksi değerinin 30 kg/m2 üzerinde olması obezite
olarak isimlendirilir.
Çağımızın hastalığı olan
obezite, pek çok hastalık gibi uyku apne sendromu için de en önemli risk
faktörüdür. Nitekim uyku apne sendromu, obez bireylerde 10-12 kat fazla
görülür. Kilo arttıkça görülme sıklığının ve ciddiyetinin arttığı ve kilo
verilmesi ile azaldığı bilinmektedir, özellikle santral obezitesi olanlarda,
aslında bel çevresi artmış, elma tipi şişmanlayan bireylerde daha sıktır. Yine
de, uyku apne hastalarının yalnızca %40-60 kadarında obezite olduğu ve normal
kilodaki bireylerde de gözlenebileceği unutulmamalıdır. Obez olmayan bireylerde,
uyku apne sendromuna yüz ve çeneye ait yapısal bozukluklar ve üst solunum
yollarındaki darlık sebep olabilir.
Uyku Apne Sendromu Nasıl Tedavi Edilir?
Uyku apne tedavisi, hastanın
öyküsüne, muyenesine ve uyku testi sonucuna göre bireye özel düzenlenir. Uyku
apne sendromunda asıl tedavisini cerrahi tedavi, ağız içi araç uygulaması ve
CPAP (continuous positive airway pressure = sürekli pozitif hava yolu basıncı)
tedavisi olarak üçe ayırabiliriz. Bunların içinde en tesirli olan, altın
standart tedavi yöntemi CPAP kullanımıdır.
Cerrahi tedavi
Kulak burun boğaz uzmanların
tarafından sadece horlaması olan bireylere ve bazı seçilmiş uyku apne
hastalarına burun veya boğaza yönelik ameliyatlar yapılabilir. Bunun için
hastada ameliyata düzeltilebilecek, üst solunum yollarında yapısal bir darlık
bulunması gerekir. Cerrahi tedavi ile tamamen iyileşme ihtimal dahilinde
olmadığı için ağır uyku apne sendromunda ilk tedavi seçeneği olarak
kullanılmamalıdır. Uyku cerrahisi, tüm dünyada 30 yılı aşkın süredir yaygın
olarak uygulanmasına rağmen sonuçları CPAP tedavisi kadar başarılı değildir.
Ağız içi araç tedavisi
Son senelerde uyku apne
tedavisinde giderek artan sıklıkla kullanılmaya başlayan ağız içi araçlar, bu
konuda uzmanlaşmış diş doktorların tarafından, ölçü alınarak ve hastaya özel
yapılmaktadır. Sadece horlaması olan bireylere, yanı sıra hafif ve orta uyku
apne hastalarına verilebilir. Ağır uyku apnesi’nde ise tüm çabalara karşın
hastanın CPAP cihazını kullanamadığı durumlarda ağız içi araç tedavisi teklif edilebilir.
En çok alt çeneyi öne ilerleten ağız içi araçlar kullanılır. Bunun için
hastanın ağzında diş bulunması gereklidir. Dişsiz hastalar için ise dili önde
tutan türleri vardır.
Ağız içi araçlar alt çenenin
öne doğru gelmesine veya dilin geriye doğru kaçmasına engel olarak üst hava
yollarının genişlemesine sebep olurlar. Böylelikle horlamayı ve apne oluşumunu
engellerler. Küçük olması, kullanım açısından rahattır.