29 Mayıs 2013 Çarşamba

Sedasyon Nedir ?

Kullanılan sedatif ilaçlarla hastanın tüm reflekslerinin korunarak, derinliği kontrollü olarak ayarlanabilen uyku halidir. Anestezi uzmanı tarafından gerçekleştirilen bir yöntemdir.
Pediatrik diş hekimliğinde sedasyon özellikle diş hekimi fobisi bulunan, diş tedavisine gerek yaş gerekse mental ve psikolojik olarak izin vermeyen çocuklarda uygulanan güvenli bir metotdur.
Hekimin uygulamış olduğu tedavi boyunca anestezi de aynı ortamda bulunur ve de sedasyon süreci anestezi uzmanı tarafından takip edilir. Bu tedavi sürecinde anestezi uzmanı kişinin oksijen, solunum faaliyetleri, nabız, tansiyon gibi farklı durumlarını kontrol eder ve de sedasyon süreci işlemi boyunca gözlem süreci devam etmektedir. Sedasyon sürecinin uygulaması doktorun yapmış olduğu tıbbi uygulamalara göre değişiklik gösterebilmektedir. Hastanın reflekslerin korunduğu uyku haline sokulması kadar bu uyku halinden çıkarılmasıda oldukça büyük önem taşımaktadır. Doktorun tıbbi müdahalesi bittikten sonra, anestezi uzmanı hastayı uyku durumundan çıkarmak için hazırlanmaktadır.
Sedasyon, kişiden kontrollü bir şekilde uzaklaştırılır. Kişinin vücudunda sedasyon için kullanılmış olan kimyasalların etkisi giderek azalır ve yok olur. sedasyon süreci, uyku halinin yüzeyselleştirilmesi olarak ifade edilmektedir. Bu süreç içerisinde müdahale için hastaya uygulanmış olan sedatif ilaçlar, beyinde birtakım etkiler bırakır ve bu etkiler aşamalı olarak ortadan kaldırılır. Küçük yaştaki hastalar için oldukça sık kullanılan sedasyon işlemindeki en büyük avantaj ise anestezi uzmanının kişideki uyku derinliğini ayarlayabilmesidir.

19 Mayıs 2013 Pazar

KANOLA YAĞININ FAYDALARI-KANOLA YAĞI NEDİR?


KANOLA YAĞININ FAYDALARI-KANOLA YAĞI NEDİR?




Kanola yağı, kolza tohumunun (melezleştirilmesi) ile elde edilmiş bir yağdır. Kanola yağının görünüşü; ayçiçek yağı ile aynıdır.

ZARARLARI

Kolza; bitkisel yağlar içinde en zehirli olan bitkidir. Öyle ki zehirli olduklarından ötürü hayvanlar bile yemezler.
Bitkisel olduğundan kullanımı yaygınlaşmaya başlamışsa da yağ üzerinde yapılan araştırmalar son bulmamıştır. Hayvanlar üzerinde yapılan deneyler sonucunda insan sağlığına zararlı olabileceği ortaya çıkmıştır. Kalp hasarlarına neden olması en temel zararı olup bunun yanında insan ve hayvanlarda anfizem hastalıklarına, kansızlık, kabızlık, aşırı duyarlılık, körlük gibi hastalıklara sebep olabilmektedir. Bu zararların ortaya çıkması ile bazı ülkelerde satışı dolayısıyla da kullanımı yasaklanmıştır. Yasak olduğu dönemde (İngiltere ve Avrupa’da 1881-1996 yılları arasında) insanlar kullanmasa da hayvan yemlerinde kolza bitkisi kullanılmış ve “deli dana” hastalığı görülmüştür.

Kanola yağı fareler üzerinde de kullanılmış ve bir kez daha zararlı olduğu kanıtlanmıştır. Kalp, böbrek ve böbrek üstü bezlerde yağa baplı etkiler gözlenmiştir.
Fakat yağ verilmediğinde zararları görülmese de verildiği sürede organlardaki doku kayıpları devam etmektedir. Buna ek olarak bağışıklık sistemini de zayıflatmıştır.
Kanola yağının içeriğinde yoğun bir şekilde erusik asit bulunmaktadır ve bu asit akciğer kanserine, sinir ve kan dolaşım sisteminde bozukluğa da sebep olabilmektedir. Bu kadar zararlı olmasının en temel nedenlerinden birisi de trans yağ olmasındandır. Zaraları bir hayli fazla olan kanola yağının margarinlerde kullanılması daha büyük zararlara yol açabilmektedir.

YARARLARI
Yukarıda hep zararlarından bahsettik kanola yağının ama zararlarının temelinde kolza bitkisinin olduğunu unutmayalım. Fakat şu anda piyasada satılan kanola yağları, kolza bitkilerinin olumsuzluklarından arındırılmış olup kanola yağlarındaki erosik asit oranı %40’tan %0,1 oranlarına kadar düşürülmüştür ve bu kadar düşük bir oran da insan sağlığına olumsuz etki oluşturmamaktadır.

Kanola yağının bir diğer olumlu yönü ise doymuş yağ oranının düşük olmasıdır. Doymuş yağ oranı: zeytin yağında %15, ayçiçeği yağında %12 iken bu oran kanola yağlarında %7 civarındadır. Kanola yağındaki doymuş yağ oranındaki bu düşüklük ve içeriğinde omega-3 yağ asidi içermesi sağlığa ciddi bir katkıdır.

Kanola yağı aynı zamanda tekli doymamış yağ oranının düşük olması nedeniyle de tercih edebilir. Zeytin yağında tekli doymamış yağ oranı %73 lerde iken bu oran kanola yağında %63 tür. Tekli doymamış yağ oranı %7 lerde iken bu oran kanola yağında %63 tür. Tekli doymamış yağlar ise kandaki kötü kolesterolü (LDL) engelleyerek sağlıklı yaşam için büyük rol oynamaktadır.

Kanola yağının bir diğer tercih nedeni ise ayçiçeği yağına oranla ısıya karşı daha dayanıklı olmasıdır. Bu da kızartma yağı olarak tercih edilmesini sağlamaktadır. Buna ek olarak kızartma sonrası yağda tat değişikliği de oluşmamaktadır.

Ve sonuç olarak; kimi zaman ekonomik olduğundan kimi zamanda araştırmadan bilinçsizce kullandığımız kanola yağı, haberimiz olmasa da ekmeklerde, margarinlerde ve işlenmiş hazır gıdalarda çıkabiliyor karşımıza. Ülkemizde son yıllarda genetiği değiştirilmiş ürünlerde de (GDO) mücadele etmektedir. Kanola yağının da kolza bitkisinin genetiği değiştirilerek elde edildiğini düşünürsek kullanımı için karar vermek zor olmayacaktır diye düşünüyorum.

Bize düşen ise ne yediğimizi araştırmak, sorgulamak ve yemek yağı veya salata yağı olarak kanola yağı kullanımından uzak durmaktır. Yine de son karar sizin…

17 Mayıs 2013 Cuma

Sigaranın Neden Olduğu Hastalıklar


Sigaranın Neden Olduğu Hastalıklar


Akciğer kanseri: Gerek erkek gerekse kadınsa akciğer kanserinin başlıca sebebi sigaradır. Birinci dünya savaşı sonunda sigara tüketimi büyük bir hızla ve erkeklerin kullanımı artmıştır. İkinci dünya savaşından sonra ise kadınlarda kullanmaya başlamıştır. Her iki cinsin sigara kullanmaya başlaması bu hastalığı giderek artırmıştır.
Larenks kanseri: Bu kanserde sigara içenlerin, içmeyenlere oranla ortalama 10 kat daha fazla görülmektedir. Şayet sigara kullanımı bırakılırsa bu hastalık 10 yıl sonra olma riski aza inmektedir.
Ağız kanseri: Ağız kanseri sigara içenlerde içmeyenlere oranla 3-10 kat daha fazla risk taşımaktadır. Bu kanserde alkolde büyük rol oynamaktadır. Alkolün ve sigaranın bırakımı bu kanseri taşıma riski 5-10 yıl sonra içmeyenlerin oranına inecektir.
Özofagus(Yemek Borusu) kanseri: Sigara bu kanserin oluşumunu 2-9 kat artırır. Kanser sigara miktarı ile doğru orantılı olduğundan ne kadar çok kullanılırsa bu hastalık o kadar kısa zamanda kendini gösterir. Sigara bırakıldıktan 7 yıl sonra bu hastalığa kapılma oranı içmeyenlerin oranına iner.
Pankreas kanseri: Öldürücü pankreas kanseri riski içmeyenlere oranla 2-5 kat daha fazladır.
Koroner kalp hastalığı:65 yaşından önce sigara içenlerde, içmeyenlere oranla koroner kalp hastalığı ve bunun neticesinde enfarktüs 3,5 kat zincirleme risk taşımaktadır. Doğum kontrol hapı kullanan ve sigara içen kadınlarda bu hastalık daha çok görülür.
Kalp anjini ve gayret yeteneğini kısıtlama: Koroner arterlerin (kalp atardamarlarının) daralmasında kalp anjinine bağlı göğüs ağrısı, çoğunlukla eforla gelirken, sigara içenlerde istirahat halinde de gelir. Sigara içenlerde eforla gelen anjin ağrısı daha sık görülür.
Bacak arteri hastalığı: Sigara içenlerde %95 oranında görülür. Önceleri bacak ağrılarıyla başlar ve sonrasında kangrene ve bacak kesilmesine yol açar.
Aorta anevrizmasından ölüm: Sigara içenlerde içmeyenlere oranla 5 kat daha fazladır. Kronik bronşit ve amfizem: Epidemiyoloji, klinik, patolojik ve deneysel araştırmalarda bu hastalığın sigarayla sıkı bir ilişki olduğu ortaya çıkarıldı. İçenlerin, içmeyenlere oranla 4-20 kat fazladır.
Peptik ülser: Peptik ülserde içenlerin oranı içmeyenlere oranla 2 kat fazladır. Çünkü mide ülserinin iyileşmesine sigara engel olmaktadır.

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Ağız Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavisi Nasıldır?


Ağız Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavisi Nasıldır?

Ağız kanseri, dudakların üzerinde, ağzın içerisinde, gırtlak, bademcikler veya tükürük bezlerinin ardında meydana gelen iltihaplanmanın ve mikropların birikimi sonucu oluşan kanser çeşididir.
Erken teşhis edilmemesi durumunda, ameliyat, radyasyon terapisi ve kemoterapiye ihtiyaç duyulabilir. 5 yıl boyunca hayatta kalma oranı yüzde 50 olmakla birlikte, nadir de olsa ölümcül vakalar da meydana gelebilir. Tahminlerin netleştirilememesinin en büyük nedeni, belirtilerin net olarak ortaya çıkmamasıdır. Erken teşhis, hastalığın yok edilmesinde çok önemlidir ve teşhis sonrası tedavi de kısa sürelidir.
Ağız Kanseri’nin Belirtileri Nelerdir?
Ağız içinde veya çevresinde beyaz veya kırmızı renkli alanlar dikkati çeker, ağız içinde hassas, tahriş olmuş, kabarık veya kalınlaşmış tabakaların olması, ağızda veya boğazda tekrarlayan ve sürekli hale gelen aşırı kanamalar, seste boğukluk veya boğazda meydana gelen yutkunamama hissi, çiğneme ve yutkunma problemi, dil ve çene hareketlerinde aşırı zorlanma, yine dil ve çenede uyuşukluk, his kaybı, alt ve üst çenede meydana gelen şişlikler belli başlı belirtiler arasında yer almaktadır.
Ağız kanseri lezyonları başlangıç aşamasında ağrısızdır, kanser ilerleyen dönemlerde hızlanarak sağlıklı ağız dokularında harabiyet oluşturdukça ağrı şikayeti de artmaya ve şiddetlenmeye başlar. Kişinin kendine bir tanı koyması güç olabilir. Basit bir iltihap ya da ağrı olarak nitelendirilebilir. Bu sebeple düzenli olarak diş hekimi kontrolleri son derece önemlidir.
Tütün ürünleri, alkol ve bazı besinlerde bulunan Karsinojen maddeler ve şiddetli güneş ışığı altında kalma gibi faktörlerin, ağız kanseri riskini arttırdığı bilinmektedir. Genetik bir hastalık olarak da nitelendirilebilir ancak bu durum istisna olarak kabul edilir.
Hastalık Nasıl Tedavi Edilir?
Teşhis konulduktan sonra, ağız cerrahi ve diş hekimleri, her bir hastanın gereksinimlerine, bünyesine uygun bir tedavi planı ve metodu geliştirir. Genellikle ameliyat uygun görülmektedir, akabinde radyasyon ve kemoterapi işlemleri uygulanır. Bu terapilerin ağızda yaratabileceği değişikliklere ve aşina olan ve alanında uzman bir diş hekimine başvurmak dikkat edilecek hususlar arasında yer alır.
Radyasyon Terapisi: Radyasyon terapisi, birçok insanda ağızda tahriş, ağız kuruluğu, yutkunma güçlüğü ve tat değişikliklerine sebep olabilir. Fakat, radyasyon diş çürüklerini de aşırı derecede arttırır, bu sebeple özellikle radyasyon tedavisi aşamasında dişleriniz, diş etleriniz, ağız ve gırtlağınıza ayrıca özen göstermeniz gereklidir. Radyasyon tedavisi sorunlarında ve daha sonra karşılaşabileceğiniz ağız problemlerini kanser uzmanınız ve diş hekiminize düzenli olarak bildirmeniz gereklidir.

14 Mayıs 2013 Salı

Hayat Dolu Hissetmek İçin Sen de Katıl!

hayat-kosusu
Sağlıklı bir yaşam için egzersizin olmazsa olmazlar arasında olduğunu herkes bilir. Egzersiz yapmak hem zinde kalmamıza hem de ruhen iyi hissetmemize yardımcı olur. Bu aralar hem spor yapmak hem de keyifli zaman geçirmek için bir etkinlik arıyorsanız Hayat Su Facebook sayfasında duyurulan 2 Haziran’da Bostancı - Caddebostan Sahilyolu’nda düzenlenecek olan Hayat Koşusu’na kayıt olmanızı öneririm. Birçok kişinin katılacağı tahmin edilen koşuya ünlü Beslenme Uzmanı Dilara Koçak da katılıyormuş.

2 Haziran Pazar sabahı saat 08:00'de sürpriz aktivite ve hediyeler sizleri bekliyor.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Modern Anne Sendromu Nedir?


Modern anne sendromu, süper anne sendromu olarak da adlandırılmaktadır. Bu hastalık, yalnızca çalışan hanımları değil, çalışmayanları da tehdit altına almaktadır. Birçok sorumluluğu üstüne alan kadın, kendine vakit ayıramaz ve bünyesi zayıf düşer, bu da bir çok hastalığa davetiye çıkartır. Hem kariyer hem de çocuk sahibi olmak isteyen hanımların meyilli olduğu bu sendrom, ciddi sorunlara sebep olabilmektedir. Her şeyi kusursuz isteyen anne ya da eş, cinsel yaşamında da problemler yaşayabilmektedir. Birçok kadın bu sorunu yaşar lakin bunu hastalık olarak değerlendirmez.
Modern Anne Sendromu Belirtileri: Ani giren sancılar, uykusuzluk, yorgunluk, baş ağrısı, kas ağrıları, gaz problemi, çarpıntı, kalbe giren ani sızıntılar, moral bozukluğu, isteksizlik, konsantrasyon bozukluğu, panik atak, sinirlenme, stres, cinsel isteksizlik, toplumdan soyutlanma, diş sıkma ve gıcırdatma, unutkanlık, salgınlık, iştahsızlık, şişkinlik gibi reaksiyonlar, en çok görülen olaylardır. Ağırlık hissi, elde ve ayakta uyuşma, eklem ağrıları, üşüme ya da yanma, boyun, bel bölgesinde şiddetli ağrı, mide spazmları, sindirim sorunu, iş verim düşüklüğü, tükenmişlik hissi, depresyon belirtileri ve dinlendikçe geçmeyen dermansızlık belirtileri, hastalığın şikayetleri arasında yer almaktadır.
Modern Anne Sendromu Tedavisi: Bu sorunları yaşayan kadın, hangi hekime başvuracağını düşünmeden hemen Romatoloji uzmanına başvurmalıdır. Fiziki ağrıların ve şikayetlerini aza indirecek birtakım ilaçlar ile hastalığın belirtileri aza indirilebilir. Tabi ki bu aşamada muhakkak psikolojik destek görmekte yarar vardır. Teşhisin sonucunda bu sendrom ortaya çıktıysa, uzmanlar bazı metotları ile tedavi aşamasına geçer. Ve kişiye en uygun tedavi metodu belirlenip, uygulanır. Kişiyi rahatlatmak adına psikoterapi seansları hazırlanır. Ve kadının kusursuz olma anlayışında sıyrılması için uzun süre psikologlar tarafından müşahede altında tutulur.

9 Mayıs 2013 Perşembe

Fibromiyalji Nedir?


Fibromiyalji kavramı, aslında toplumun büyük bir kesiminin maruz kaldığı Lakin adı bilinmeyen bir rahatsızlık olarak karşımıza çıkmaktadır.              
Çoğu bireyi rahatsız eden fakat hep göz ardı edilen ya da önemseyen bu rahatsızlık, toplumda hayli fazla karşılaşılmakta olan bir rahatsızlıktır. Sabahları yorgun uyanmak, gün içinde kendini hep yorgun hissetmek, bu hastalıkla ilgili durumlardır. Toplumun büyük bir kesiminin rahatsız olduğu bu hastalık, boyunda, sırt kısmının üst tarafında ve kalçalarda meydana gelen ve kendini kas ya da eklem ağrıları ile beraber hissettiren bir eklem ve kas hastalığı olarak tıp literatüründe yerini almış bulunmaktadır.

Bu hastalığın teşhisinde ise bazı yakınmalar bulunur. Bu yakınmalar ise; boyun, kalça ve sırt bölümünde oluşan ve uzun süre geçmeyen ağrılar, yeniden bu bölgelerde meydana gelen karıncalanma durumları, his kayıpları ve de bu tür durumlara eşlik etmekte olan baş ağrıları gibi rahatsız edici boyutlarda olan yakınmalardır.
Fibromiyalji hastalığında en çok şikayet edilen durumlar bunlarken, bu hastalığın teşhis konduktan itibaren hastalığın tedavisinde en çok kullanılan ve bu hastalıkta en başarılı tedavi metodu olan fizik tedavi kullanılmaktadır. Bu hastalıkta en tesirli tedavi metodu olan fizik tedavi, doktorun belirlemiş olduğu sıklıkta ve biçimde uygulanmaktadır. Fibromiyalji hastalığında kullanılmakta olan fizik tedavi metodu sayesinde hastaların şikayetlerinin çok büyük bir oranda azaldığını gözlemlenmiştir. Fakat fizik tedavi metoduyla ağrılar sona ererken, bu tedavi metodu ağrılara çok kesin bir çözüm getirememektedir. Fizik tedavi uygulamasının ardından geçen ağrıların tamamen kaybolduğu ya da tekar kendini göstermeyeceği garanti edilememektedir.
Orta yaş diye tabir edilen kısımda daha fazla görülen fibromiyalji ağrılarının bu kesimde en çok görülme sebebi ise, zamanın vücut üzerinde olan etkisi olarak gösterilir. Bu sebeple de bu tür ağrılar fizik tedavinin ardından da devam edebilme potansiyeline sahiptir. Lakin fizik tedavinin hasta kişilerin yaşam standartlarına olan oldukça olumlu etkisi ve kişiye sağlanan yaşam konforu hastalarda gözlemlenmiş durumlardır. Bu sebeple fibromiyalji hastalığı olan kişilerin ağrılardan kurtularak daha iyi bir yaşam için fizik tedavi metodunu kullanması gerekli bir durumdur.
Fibromiyalji nasıl tedavi edilir?
Fibromiyalji hastalarda;
1.Ağrıyı azaltmak ve uykuyu düzenlemek için ilaç tedavisi
2.Kas germe ve kardiovasküler uyumu artırma egzersizleri
3.Kas spazmını azaltmaya yönelik gevşeme egzersizleri
4.Hastalığı anlamaya ve baş etmeye yardımcı eğitim programları faydalı olmaktadır.
Bazı hastalarda fibromiyalji çok hafif seyreder ve tedavide yalnızca hastalığın anlatılması ve endişelerin giderilmesi bile yardımcı olabilir. Fakat çoğu hastada ayrıntılı bir tedavi programı planlamak gerekecektir.
İlaç tedavisi:
Romatizmal hastalıklarda ağrı tedavisinde sıklıkla steroid olmayan antiinflamatuvar ilaçların fibromiyaljide pek yeri yoktur. Bunun yerine, derin uykuyu sağlamaya ve kasları gevşetmeye yönelik ilaç tedavisi daha faydalıdır. Bu ilaçların çoğu depresyon tedavisinde kullanılmaktadır. Fakat, fibromiyalji tedavisinde kullanılan dozlar depresyonda gerekenden çok daha düşüktür. Gün içinde devam eden uyku hali, kabızlık, ağız kuruluğu gibi yan etkileri olabilen bu ilaçların kesinlikle hekim kontrolünde kullanılması gerekmektedir.
Fizik tedavi ve egzersiz tedavisi: Fibromiyaljide tedavinin 2 esas hedefi gergin ve ağrılı kasları gevşetmek ve kalp damar uyumunu artırmaktır. Sıcak uygulamalardan hemen hemen tüm hastalar yararlanmaktadır. Çoğu hasta dayanıklılığı artırmaya, ağrıyı azaltmaya yönelik egzersiz programından ve yüzme-yürüme-bisiklet gibi aerobik egzersizlerden büyük fayda görmektedir. Fakat fizik tedavi ve egzersiz tedavisinin çeşidi, süresi, dozu, hastadan hastaya değişebildiği için kesinlikle hekim kontrolünde yapılması tavsiye edilir.

3 Mayıs 2013 Cuma

Uyku Apnesi Nedir Nasıl Tedavi Edilir


Uyku apne sendromu millet arasında uyku apnesi olarak da bilinmektedir. Bayağı ciddi ve sık görülen bir durumdur. İlk defa 1965 yılında tanımlanmıştır. Bu uyku bozukluğu, uykuda kısa devreli nefes durmaları ile seyreder. Uyku apnesi olan kişi, nefes alıp vermek için çaba harcamasına rağmen uyku esnasında zaman zaman üst solunum yolları tamamen veya kısmen tıkanır. Üst solunum yollarının tıkanarak nefesin en az 10 saniye süreyle tam olarak durmasına apne, nefesin azalmasına ise hipopne denir.
Apne süresi bazen 1-2 dakikayı bulabilir. Soluk alma durması sırasında boğulma hissi de olabilir. Apne ve hipopbe sonrasında hasta, hemen her zaman horlayarak soluk almaya başlar. Bir gecede hastanın isteği dışında oluşan bu nefes durmaları bazen saatte 100, 200, 300, hatta 400 ‘den fazla kere olabilir. Uyku apnesi hastalarında çoğu kez bir akciğer hastalığı olmamasına rağmen apneler sırasında akciğerlere hava girmediği için kandaki oksijen değerinde azalma olur. Derin uykunun nefes durmaları sebebiyle sık sık bölünmesi sonucunda kişi, gündüz aşırı uyku halinden ve sabah baş ağrılarından yakınabilir. Uyku apneli kişilerde, kalpte ritim bozuklukları, yüksek tansiyon, kalp krizi ve inme gibi ciddi hastalıklar ile ilişkili olabileceğinden erken teşhiş ve tedavisi çok önemlidir. Halbuki hem halk arasında, hem de doktorlar tarafından çok iyi tanınmayan bir uyku bozukluğu olduğundan hastalığın teşhişinde gecikmelere de sık rastlanır.
Uyku Apne Sendromu Kimlerde Görülür?
Obstrüktif uyku apne sendromu, tüm yaş gruplarında görülebilir. Fakat en sık 40 ile 65 yaşları arasında ortaya çıkar. Hem kadın hem erkekte görülür. Lakin yapılan çalışmalarda erkeklerin %94’ünde, kadınların %2’sinde uyku apne sendromu bulunduğu saptanmıştır. Gürültülü horlaması olan, kilolu, yüksek tansiyonlu ve üst solunum yollarında yapısal bozukluğu olan orta yaşlı erkeklerde uyku apne sendromu daha sık gelişir. Kimi ailelerde daha sık gözlenmesi ise genetik yönü olduğunu düşündürmektedir. Kişinin kilosunun boyunun karesine bölünmesi ile hesaplanan beden kitle indeksi değerinin 30 kg/m2 üzerinde olması obezite olarak isimlendirilir.
Çağımızın hastalığı olan obezite, pek çok hastalık gibi uyku apne sendromu için de en önemli risk faktörüdür. Nitekim uyku apne sendromu, obez bireylerde 10-12 kat fazla görülür. Kilo arttıkça görülme sıklığının ve ciddiyetinin arttığı ve kilo verilmesi ile azaldığı bilinmektedir, özellikle santral obezitesi olanlarda, aslında bel çevresi artmış, elma tipi şişmanlayan bireylerde daha sıktır. Yine de, uyku apne hastalarının yalnızca %40-60 kadarında obezite olduğu ve normal kilodaki bireylerde de gözlenebileceği unutulmamalıdır. Obez olmayan bireylerde, uyku apne sendromuna yüz ve çeneye ait yapısal bozukluklar ve üst solunum yollarındaki darlık sebep olabilir.

Uyku Apne Sendromu Nasıl Tedavi Edilir?
Uyku apne tedavisi, hastanın öyküsüne, muyenesine ve uyku testi sonucuna göre bireye özel düzenlenir. Uyku apne sendromunda asıl tedavisini cerrahi tedavi, ağız içi araç uygulaması ve CPAP (continuous positive airway pressure = sürekli pozitif hava yolu basıncı) tedavisi olarak üçe ayırabiliriz. Bunların içinde en tesirli olan, altın standart tedavi yöntemi CPAP kullanımıdır.
Cerrahi tedavi
Kulak burun boğaz uzmanların tarafından sadece horlaması olan bireylere ve bazı seçilmiş uyku apne hastalarına burun veya boğaza yönelik ameliyatlar yapılabilir. Bunun için hastada ameliyata düzeltilebilecek, üst solunum yollarında yapısal bir darlık bulunması gerekir. Cerrahi tedavi ile tamamen iyileşme ihtimal dahilinde olmadığı için ağır uyku apne sendromunda ilk tedavi seçeneği olarak kullanılmamalıdır. Uyku cerrahisi, tüm dünyada 30 yılı aşkın süredir yaygın olarak uygulanmasına rağmen sonuçları CPAP tedavisi kadar başarılı değildir.
Ağız içi araç tedavisi
Son senelerde uyku apne tedavisinde giderek artan sıklıkla kullanılmaya başlayan ağız içi araçlar, bu konuda uzmanlaşmış diş doktorların tarafından, ölçü alınarak ve hastaya özel yapılmaktadır. Sadece horlaması olan bireylere, yanı sıra hafif ve orta uyku apne hastalarına verilebilir. Ağır uyku apnesi’nde ise tüm çabalara karşın hastanın CPAP cihazını kullanamadığı durumlarda ağız içi araç tedavisi teklif edilebilir. En çok alt çeneyi öne ilerleten ağız içi araçlar kullanılır. Bunun için hastanın ağzında diş bulunması gereklidir. Dişsiz hastalar için ise dili önde tutan türleri vardır.
Ağız içi araçlar alt çenenin öne doğru gelmesine veya dilin geriye doğru kaçmasına engel olarak üst hava yollarının genişlemesine sebep olurlar. Böylelikle horlamayı ve apne oluşumunu engellerler. Küçük olması, kullanım açısından rahattır.