Havaların soğumasıyla beraber grip hastalığı konusundaki uyarılar da
başladı. Bu uyarıcılar kervanına biz de katılalım... Grip, sonbahar ve kış
aylarında salgınlar yapan bir enfeksiyon hastalığıdır.
Hastayı yatağa düşürecek şiddette şikayetlerle seyreden grip, 40 dereceye varan
yüksek ateş, genel vücut kırgınlığı, şiddetli bel, eklem ve kas, baş ağrısı ve
aşırı halsizliğe yol açar. Buna ek olarak burun tıkanıklığı olmadan akıntı ile
kuru ve uzun süreli öksürük görülür.
Soğuk algınlığı, nezle, öksürük ve grip gibi rahatsızlıkların arttığı bu
mevsimde, vücut direncini doğal yollardan artıracak ve enfeksiyonlarla
mücadelede vücuda yardımcı olacak bir beslenme şekli uygulamalıyız. Bunun için
özellikle C ve E vitamini yönünden zengin besinlere ağırlık vermeliyiz.
C vitamini; soğuk algınlığına karşı vücut direncini artıran güçlü bir antioksidanlar
içermektedir. Bu nedenle C vitamininin bol bulunduğu limon, portakal, domates,
maydanoz, kırmızı ve yeşil biber, kırmızı lahana, karnabahar, kereviz, yeşil
pancar yaprağı, kuşkonmaz, fasulye, bakla, bamya, turp, tere otu, taze soğan,
börülce, bezelye, sarımsak, pırasa, pazı, yer elması, karpuz, çilek, ayva, elma
ve muz gibi sebze ve meyveler bol bol tüketilmelidir.
E vitamini de, güçlü bir antioksidandır ve C vitamininin etkisini artırır.
Sebze yağları, hububatlar, hurma, marul, sığır eti, tereyağı, ceviz, yer
fıstığı, yumurta sarısı, balık, kasaplık hayvanların iç organları E vitamini
yönünden zengin besinlerdir.
Şifalı formüller
Gribe ve soğuk algınlığına
karşı kolayca uygulayabileceği şifalı formüllerden de yararlanabilirsiniz. İşte
bunlardan birkaçı:
* Bir litre suya bir kahve fincanı kuru papatya, bir çorba kaşığı nane ve bir
çorba kaşığı kekik konur. 10-15 dakika kaynatılır. Kaynama sırasında çıkan
buharı solunur. Demlendikten sonra süzülür. Elde edilen çay, sabah, öğle ve
akşam olmak üzere günde 3 defa sıcak sıcak içilir. Gerekirse şeker veya balla
tatlandırılabilir.
* Her öğlen, bir tane mandalina, kabuğu soyulmadan fırında pişirilir.
Soyulmadan, sıcak sıcak yenir.
* 4 bardak suya 3 çorba kaşığı kuru nane ve bir limonun kabukları konur.
Kaynatılıp süzülür. Günde 3 kere birer su bardağı sıcak sıcak içilir.
15 Temmuz 2013 Pazartesi
13 Temmuz 2013 Cumartesi
Kollar ve bacakların görevleri nelerdir
İnsanların iki kolu ve
iki bacağı vardır. Bacaklar hareket etme(yürümek, koşmak) kolları ise araçları
tutma ve kullanma işlevlerini görürler. Her kol ve bacağın ucunda beş tane
parmak bulunur. El parmakları özellikle iyi gelişmiştir ve karışık işlemleri
yapabilme kabiliyetine sahiptirler. Kol ve bacak kemiklerine, göğüs ve havsala
kuşaklarına bağlı olan sayısız kas demeti kol ve bacakların oynak organlar
olmalarını sağlar. Göğüs ve havsala kuşakları sırt ile kol ve bacaklar arasında
bir bağlantı oluşturur. Kol ve bacak kemikleri hem birbirlerine, hem de göğüs
ve havsala kuşaklarına oynak eklemler ile bağlanmışlardır.
Koordinasyon sonradan
edinilen bir beceridir. Bir şeyi tutmaya çalışan bir bebeğin beceriksizliğine
bakarsak, basit bir iş yapabilmek için bile ne kadar çok sayıda değişik
harekete ve ne kadar çok miktarda bilginin beyine gitmesine gerek olduğunu
anlayabiliriz. Beyin ve duyularımız evrim sürecinde koordinasyon için inanılmaz
bir yetenek geliştirmiştir.
Basit bir işlem gibi
görünen yazı yazmak bile aslında zor bir yetenekdir. Fakat yıllarca süren bir
uygulama sonucu çabuk ve düşünmeden yazma yeteneğine sahip olabiliriz. Piyano
çalmak yazı yazmaktan daha basit kol ve el hareketleri gerektirir. Fakat daha
hızlı hareket etmke gerektiği gibi kasların uyumlu çalışması ve yer
belirlenmesi çok daha karmaşıktır. Bir topu yakalamak ise piyano çalmaktan çok
daha fazla koordinasyon gerektirir, fakat bu da öğrenilebilir hatta bir refleks
haline gelebilir. Bu tür karmaşık hareket becerilerinin kazanılması yıllar
sürebilir. Önceleri hareketler yavaşça ve sürekli göz dikkati ile yapılırdı.
Yineleme sonucu bu
hareketleri bakmadan, üstelik düşünmeden yapmayı öğreniriz. El ve kollarımızın
böyle eşsiz oynak organlar olmalarının sebebi, en başta gözler ve gözlerle
birlikte beyin işlevlerinin son derece gelişmiş olmasıdır. Örneğin kangurular
da insanlar gibi yalnız iki ayakları üzerinde yürürler ve kolları başka işler yapmak
için serbest kalır. Fakat kangurularda kollar gelişerek karmaşık işler
yapabilecek özel organlar haline gelmemişlerdir. Bunun sebebi büyük olasılıkla
gözleri başın her iki yanında bulunması ve beynin yeterince gelişmemiş
olmasıdır.
Kol ve Bacakların
Yapısı
Farklı işlevlerine
karşın kol ve bacakların temel yapısı aynıdır. Kemikler birbirlerine hareket
edebilecek şekilde bağlıdır ve eklem kapsülleri ile bağlar, eklemleri birbirine
birleştirir. Kolun eklemleri bacağın eklemlerinden daha oynaktır. Kas demetleri
kol ve bacak kemikleri ile göğüs ve kalça kuşaklarına kirişler ile bağlıdır.
Kaslar çoğunlukla birbirlerine karşıt olarak hareket eden çiftler halindedir.
Kaslardan biri, bir tarafa doğru yönelirken(bükme) diğeri ters tarafa yönelir
(açma). Büyük atardamarlar kaslara kan taşır. Damarla karmaşık bir ağ şeklinde
yayılıp, dokulardaki kılcal damarlarda son bulurlar. Kan toplardamarlarla geri
döner, gereksiz doku sıvısı ise lenf damarları aracılığıyla süzülür. Lenf
damarlarında enfeksiyonları önlemek için bir süzgeç görevleri yapan lenf bezleri
bulunur. Deride, dokunma ve acı duyuları için sayısız duyu organı vardır. Kol
ve bacaklardaki özel duyu hücreleri ise duruş duyusunu sağlarlar. Kol ve
bacaklar ile deriden gelen işaretler sinir demetleri aracılığıyla merkez sinir
sistemine iletilir. Motor (hareket) sinirler omurilikten kas demetlerine
giderek, onları harekete geçirirler. El bileği ve ayak bileği birbirine bağ
dokusu ile bağlı yedi küçük kemikten oluşmuştur. Ayak bileği, özellikle topuk
ve aşık kemikleri son derece gelişmiştir. Ayak bileğinden sonra hemen hemen
hareketsiz olan ayak tarağı gelir. Ayak tarağı ise eklemleri nedeniyle
hareketli olan ayak parmağı kemiklerine bağlıdır. El bileği kemikleri kısmen
hareketli olan el tarağına, el tarağıda el parmağı kemiklerine bağlıdır. Ayak
ve el başparmaklarında iki, diğer parmaklarda ise üçer adet parmak kemiği
bulunur. Parmak kemiklerinin eklemleri yalnızca bükme hareketine olanak
verirler. Ancak el baş parmağı ile el tarağı arasındaki eklem çok daha fazla hareket
yeteneği sağlar. Bu sebeple bir şey tutmak için başparmak diğer parmakların
tümünün karşısına getirilebilir. Bu t.o bir baş parmağı olan hayvan maymundur.
Parmak kemiklerinin hareketlerini denetleyen hemen hemen bütün kaslar kol ve
bacakların alt kısımlarında bulunur. Bu kaslar bileklerden geçen kirişler
aracılığıyla parmak kemiklerine ulaşırlar.
Aşağıdaki kitaplar ilginizi çekebilir.linke tıklayın reklama geç deyin.
35 adet kişisel gelişim kitabı linki: Kişisel Gelişim Kitapları indir.rarAşağıdaki kitaplar ilginizi çekebilir.linke tıklayın reklama geç deyin.
Osho zeka kitabı linki: osho-zeka kitabı indir.rar
Hafıza Teknikleriyle ingilizce öğrenme kitabı: Hafiza-Teknikleriyle-ingilizce indir.rar
Haydar Dümen Cinsel Kültür Kitabı:Haydar Dümen Cinsel Kültür indir.rar
11 Temmuz 2013 Perşembe
Beyaz saçlara kesin çözüm
Beyaz saçlara kesin çözüm
Beyaz saçlar orta yaşlarda
belirmeye başlar fakat günümüz stresinde beyazlar erken yaşlarda ortaya çıkmaya
başladı diyebiliriz. Pekala beyaz saçlardan kurtulmak için sürekli boyatmak
doğru mudur ?.Hayır.İşte size kesin ve doğal çözüm
Yapmanız Gereken Yöntem
Bektaşi üzümünü (Amla olarak da
bilinir) Hindistan cevizi yağıyla karıştırarak kafa derinize düzenli olarak sürün.
Mucizevi sonuçlar gösterip, gri saçları siyaha döndürecektir. Birkaç kurutulmuş
Alma’yı Hindistancevizi yağıyla siyaha dönene kadar kaynatın. Elde edilen yağ
gri saçları engelleyecektir.
9 Temmuz 2013 Salı
Evde Kas Yapma – Kas Yapma Hareketleri
Spor
salonuna giderek kas yapamayanlar için bu eşşiz tavsiyeleri dinledikleri
takdirde planlı çalışarak spor salonuna gidenler gibi kas yapısına sahip
olacaklar. Tek yapmanız gereken planlı ve programlı çalışmak.
Şayet
asıl amacınız kaslanmak ise kardiyo çalışmalarınızı geri plana atmanızda fayda
var. yağları yakmak kaslanmaktan çok daha zor bir iştir. Kendinize germe ve
kalori yakan bir program hazırlayarak işe başlayın. Setler arasında vücudunuzun
toparlaması için kendinize vakit ayırın.
Ev
kardiyosu: İşte size birkaç evde yapabileceğiniz kardiyo
egzersizleri. Basamaklardan setler halinde inilip çıkılması. İp atlamak. Step
için yüksek bir kutu veya herhangi bir malzeme. Bunun üzerine çıkıp inmeniz
kardiyovasküler sisteminizi geliştirecek. Şınav durumu alıp tekrar ayakları
toparlama.
Kuvvet
antremanları: Evde yapacağınız kuvvet antremanlarında dumbbell, barbell
ve plates toplarından yardım alabilirsiniz. Spor salonunda yapabileceğiniz
biceps, triceps, barfiks, kürek, omuz presi hareketlerini bu aletlerle
yapabilirsiniz. Şayet bu aletleriniz yoksa biraz yaratıcı olup yinede sporunuzu
yapabilirsiniz.
Squat
hareketleri: Pilates topunuz yoksa sırtınızı duvara yaslayarak yere
çömelme hareketleriyle vücudunuzun pek çok bölgesini çalıştırabilirsiniz.
Egzersiz
toplarıyla şınav: Normal şınavdan daha zor bir hareket olan egzersiz topuyla
yapılan hareketlerde ayaklarınız topa dayayın ve yere paralel olarak şınav
çekmeye başlayın. Üst bedeninizi geliştirecek bu egzersizler çok işinize
yarayacak.
Ayaklar
paralel dip hareketleri: Triceplerinizi çalıştırmak için bir
sandalyeye ellerinizi koyun. Arkada birleştireceğiniz elleriniz ve yere paralel
ayaklarınızla hareketleri yapın. Egzersizi zorlaştırmak için ayaklarınızı bir
yatak ya da masa gibi yüksek bir nesneye uzatıp bu hareketleri yapabilirsiniz.
Pull-up:
Omuzlar ve sırt için evinizde yüksek bir yere monte edeceğiniz bir çubukta bu
antremanı yapabilirsiniz. Ola ki buna benzer bir olanağınız yoksa iki sandalye
arasına sopa koyup altında barfiks çekebilirsiniz.
Planlı
çalışma: Şayet haftada 3 kez bu antremanları 2-3 set halinde
yaparsanız vücudunuzu geliştirmenin en ucuz yolunu bulmuş olacaksınız.
7 Temmuz 2013 Pazar
Evde Hazırlanan Saç Bakım Maskeleri
Doğal Saç bakım Maskeleri
Parlak saçlar için
Bir yumurtanın sarısı ile iki
çorba kaşığı zeytinyağını karıştırın. Saç köklerine sürüp masaj yapın ve on
dakika bekleyin. Şampuanla yıkayıp durulayın. Saçlarınızın parlak ve sağlıklı
bir görünüm kazandığını göreceksiniz.
Besleyici
maske
Bir yumurta sarısı, bir çay
bardağı demlenmiş çay, bir çorba kaşığı badem yağı ve iki damla limon suyunu
bir kapta karıştırın. Saç köklerinize sürüp masaj yaparak güzelce yedirin.
10-15 dakika bekleyip şampuanla yıkayın.
Kepekli
saçlar için
İki çorba kaşığı limon suyu veya
sirkeyi dört su bardağı suya ekleyip ılıtın. Saçlarınızı yıkadıktan sonra bu
karışımla durulayın.
Parlak
saçlar için
Malzemeler:
Bir portakal
Bir çorba kaşığı bal
Birkaç damla sandal ağacı yağı
Yapılışı:
Portakalın suyu, su, bal ve
sandal ağacı yağını karıştırın. Bunu şampuan sonrası durulamada kullanın.
Yıpranmış
saçlar için
Malzemeler:
Bir muz
Birkaç damla badem yağı
Yapılışı:
Muzu badem yağıyla karıştırın ve
saçlarınıza masaj yaparak uygulayın. 15 dk kadar saçınızda bıraktıktan sonra, maden
suyuyla durulayın. Peşinden şampuanlayıp saç kremi sürün.
Kuru
saçlar için
Malzemeler:
Bir çorba kaşığı bal
Yarım fincan tam yağlı süt
Yapılışı:
Balla sütü karıştırıp saç
derisine masaj yapın ve 15 dk bırakın. Yumuşak bir şampuanla yıkayın.
3 Temmuz 2013 Çarşamba
Ramazanda tok tutan yiyecekler
Ramazanda
tok kalmak için beyaz Ekmek yerine kepek ekmeğini, meyve Suyu yerine
meyvenin kendisini tüketin. Uzmanlar, oruç tutanlara iftara kadar acıkmamaları
için sahurda Yulaf gibi
posalı gıdalar yemelerini tavsiye ediyor.
Medical Park Bahçelievler Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Emel Unutmaz, iftar ve sahur menülerinin tok tutan gıdalarla hazırlanması durumunda, daha Sağlıklı ve kolay oruç tutulabileceğini belirtti. Emel Unutmaz, Ramazan'da sağlıklı ve tok tutan gıdalarla beslenmenin başlıca metotlarını anlattı:
Ramazan ayında sağlıklı beslenmenin püf noktaları nelerdir?
En önemli özellik; yeterli ve dengeli beslenmeyi sağlamaktır. Oruç tutan insan ihtiyaç duyduğu Protein, vitamin ve Minerali sağlayacak olan besinleri iftar ve sahur arasındaki zamana dengeli şekilde dağıtmalı. Öğün sayısına dikkat etmeli.
İftar ve sahur arasında 1 veya 2 ara öğün yapmak, çok daha faydalı olur. İftardan 1.5-2 Saat sonra almamız gereken vitamin, Mineral ve posayı düşünüp; meyve ara öğünü yapabilirsiniz. açlık zamanının uzun olacağı bu yıl en çok dikkat edilmesi gereken konu; Su tüketimi.
İftar ile sahur arasına kişi 3 Litre suyu sığdırmak zorundadır. Eğer sudan hoşlanmıyor ise; bunun yarısını su olarak alır, geri kalan kısmı içinse ayran ya da çay içebilir.
İftar sofrasında, beslenme sıralaması nasıl olmalıdır?
İftar yemeğine başlarken doyurucu ve sindirimi kolay çorba ile başlamak ve arada yalnızca salata tüketerek en azından 20 Dakika geçirmeye çalışmak yararlıdır. Devamında ana yemeği tüketmek ve karbonhidratlı gruptan seçim yapmak gerekir. Yani pide yenilecek ise makarna ya da pilavı sınırlamak veya hiç yememek gerekir.
İftar yemeğinden 1.5-2 saat sonra meyve ara öğünü yapmak yararlı olacaktır. yemekten 1-2 saat sonra, yarım Saatlik ufak bir yürüyüş de yapılabilir.
Ramazan ayında açlık hissine yenik düşmemek için tok tutacak besinler var mı?
Tokluğu uzun süre sürdürecek olan besin grupları; sindirimi ve emilimi uzun süren gıdalardır. Öncelikle açlığın kaynağı kan şekerinin düşmesi ise, ilk hedef kan şekerinin hızlı düşüşünü engelleyecek gıdalar olmalıdır. Yani glisemik indeksi ve yükü düşük gıdalar!
Glisemik indeks; yenilen bir besinin kan şekerini yükseltme derecesini gösterir. Ramazanda bizim isteğimiz; kan şekerimizi hızlı yükselten gıdalardansa yavaş yükselten ve yavaş düşmesini sağlayacak gıdaların tüketilmesidir.
Glisemik indeksi düşük gıdalar kişilerin daha uzun süre tok kalmalarını sağlar. Örneğin; beyaz ekmek yerine kepekli Ekmek, meyve suyu yerine meyvenin kendisi gibi tercihler yapılmalıdır.
Ramazan'da meyveyi nasıl tüketmek gerekir?
Ramazan'da amaç tokluk olduğu için dikkat edilmesi gereken hangi meyvenin, ne miktarda ve nasıl tüketildiğidir. Sağlıklı olan meyvenin kendisinin, mümkünse soyulmadan, sıkılmadan ve ortalama 1 porsiyona denk gelecek biçimde tüketilmesidir. Amaç mümkün olduğunca çok posa tüketmektir. Posa besinlerin glisemik indeksinin düşmesini sağlar ve bu sayede tokluk verdiği gibi, bağırsak hareketlerini de düzenler.
Tok tutan besinlerde sebzelerin yeri nedir?
Ramazan boyunca; gerek pişmiş, gerekse çiğ sebzeleri sofranızdan eksik etmeyin. Sebzeleri yerken miktarları çok önemli değildir. Yeter ki; yapılırken içine konan yağın cinsi ve miktarı doğru olsun. Ortalama 4-5 yemek kaşığı sebze yemeğine 1 tatlı kaşığı yağ gelecek şekilde yapılmış sebze yemeklerinden, 6-8 kaşık rahatlıkla yenilebilir. Kök sebzelerin içerdikleri karbonhidrat miktarı yüksek olduğu için bu sebzeleri tüketirken miktarlarına kesinlikle dikkat etmekte fayda vardır. Karbonhidrat oranı daha yüksek olan başlıca sebzeler; havuç, şalgam, bezelye, pırasa, bakla ve enginardır. Fakat bunların karbonhidrat oranlarının fazla olması, Ramazan boyunca tüketilmemeleri gerektiği anlamına gelmemektedir.
Bu sebzelerden ortalama 4 yemek kaşığı tüketmek, yeterli olacaktır. Posanın diğer kaynaklarından biri de yulaftır. Yulaf; tok tutucu özelliği ve kolesterol düşürmedeki önemli etkisi sebebiyle, Ramazan ayında bol bol tüketilebilecek bir besin maddesidir. Yulafı, 1 dilim ekmek hakkınızın yerine, 2-3 yemek kaşığı kadar sütün veya yoğurdun içine karıştırarak, rahatlıkla tüketebilirsiniz.
Medical Park Bahçelievler Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Emel Unutmaz, iftar ve sahur menülerinin tok tutan gıdalarla hazırlanması durumunda, daha Sağlıklı ve kolay oruç tutulabileceğini belirtti. Emel Unutmaz, Ramazan'da sağlıklı ve tok tutan gıdalarla beslenmenin başlıca metotlarını anlattı:
Ramazan ayında sağlıklı beslenmenin püf noktaları nelerdir?
En önemli özellik; yeterli ve dengeli beslenmeyi sağlamaktır. Oruç tutan insan ihtiyaç duyduğu Protein, vitamin ve Minerali sağlayacak olan besinleri iftar ve sahur arasındaki zamana dengeli şekilde dağıtmalı. Öğün sayısına dikkat etmeli.
İftar ve sahur arasında 1 veya 2 ara öğün yapmak, çok daha faydalı olur. İftardan 1.5-2 Saat sonra almamız gereken vitamin, Mineral ve posayı düşünüp; meyve ara öğünü yapabilirsiniz. açlık zamanının uzun olacağı bu yıl en çok dikkat edilmesi gereken konu; Su tüketimi.
İftar ile sahur arasına kişi 3 Litre suyu sığdırmak zorundadır. Eğer sudan hoşlanmıyor ise; bunun yarısını su olarak alır, geri kalan kısmı içinse ayran ya da çay içebilir.
İftar sofrasında, beslenme sıralaması nasıl olmalıdır?
İftar yemeğine başlarken doyurucu ve sindirimi kolay çorba ile başlamak ve arada yalnızca salata tüketerek en azından 20 Dakika geçirmeye çalışmak yararlıdır. Devamında ana yemeği tüketmek ve karbonhidratlı gruptan seçim yapmak gerekir. Yani pide yenilecek ise makarna ya da pilavı sınırlamak veya hiç yememek gerekir.
İftar yemeğinden 1.5-2 saat sonra meyve ara öğünü yapmak yararlı olacaktır. yemekten 1-2 saat sonra, yarım Saatlik ufak bir yürüyüş de yapılabilir.
Ramazan ayında açlık hissine yenik düşmemek için tok tutacak besinler var mı?
Tokluğu uzun süre sürdürecek olan besin grupları; sindirimi ve emilimi uzun süren gıdalardır. Öncelikle açlığın kaynağı kan şekerinin düşmesi ise, ilk hedef kan şekerinin hızlı düşüşünü engelleyecek gıdalar olmalıdır. Yani glisemik indeksi ve yükü düşük gıdalar!
Glisemik indeks; yenilen bir besinin kan şekerini yükseltme derecesini gösterir. Ramazanda bizim isteğimiz; kan şekerimizi hızlı yükselten gıdalardansa yavaş yükselten ve yavaş düşmesini sağlayacak gıdaların tüketilmesidir.
Glisemik indeksi düşük gıdalar kişilerin daha uzun süre tok kalmalarını sağlar. Örneğin; beyaz ekmek yerine kepekli Ekmek, meyve suyu yerine meyvenin kendisi gibi tercihler yapılmalıdır.
Ramazan'da meyveyi nasıl tüketmek gerekir?
Ramazan'da amaç tokluk olduğu için dikkat edilmesi gereken hangi meyvenin, ne miktarda ve nasıl tüketildiğidir. Sağlıklı olan meyvenin kendisinin, mümkünse soyulmadan, sıkılmadan ve ortalama 1 porsiyona denk gelecek biçimde tüketilmesidir. Amaç mümkün olduğunca çok posa tüketmektir. Posa besinlerin glisemik indeksinin düşmesini sağlar ve bu sayede tokluk verdiği gibi, bağırsak hareketlerini de düzenler.
Tok tutan besinlerde sebzelerin yeri nedir?
Ramazan boyunca; gerek pişmiş, gerekse çiğ sebzeleri sofranızdan eksik etmeyin. Sebzeleri yerken miktarları çok önemli değildir. Yeter ki; yapılırken içine konan yağın cinsi ve miktarı doğru olsun. Ortalama 4-5 yemek kaşığı sebze yemeğine 1 tatlı kaşığı yağ gelecek şekilde yapılmış sebze yemeklerinden, 6-8 kaşık rahatlıkla yenilebilir. Kök sebzelerin içerdikleri karbonhidrat miktarı yüksek olduğu için bu sebzeleri tüketirken miktarlarına kesinlikle dikkat etmekte fayda vardır. Karbonhidrat oranı daha yüksek olan başlıca sebzeler; havuç, şalgam, bezelye, pırasa, bakla ve enginardır. Fakat bunların karbonhidrat oranlarının fazla olması, Ramazan boyunca tüketilmemeleri gerektiği anlamına gelmemektedir.
Bu sebzelerden ortalama 4 yemek kaşığı tüketmek, yeterli olacaktır. Posanın diğer kaynaklarından biri de yulaftır. Yulaf; tok tutucu özelliği ve kolesterol düşürmedeki önemli etkisi sebebiyle, Ramazan ayında bol bol tüketilebilecek bir besin maddesidir. Yulafı, 1 dilim ekmek hakkınızın yerine, 2-3 yemek kaşığı kadar sütün veya yoğurdun içine karıştırarak, rahatlıkla tüketebilirsiniz.
Gümüş suyunun faydaları
Gümüşün (takı olarak erkek gümüş yüzük,
bayan gümüş yüzük ,erkek gümüş yüzük alyans veya takı olarak kullanılmıştır)
ilaç ve tedavi edici faydaları binlerce senedir bilinmektedir. Roma zamanından
kalan bazı yazıtlarda gümüşün tedavilerde kullanıldığından söz
etmektedir. Üstelik bu özelliğinden dolayı gümüş “büyülü iyileştirici
“olarak nitelendirilmiştir.
Gümüşün Faydaları
Medikal otorite gümüşü en tesirli
antimikrobiyal ajan olarak tanımlamaktadır.
Modern batı tıbbı gümüş
elementini doğal ve suni en tesirli antimikrobiyal ajan olarak
nitelendirmiştir.
Gümüşün ilk antibiyotik madde olduğu
düşünülmektedir. Tarihte gümüş metal yaprağı bir sargı bezi olarak
kullanılmıştır. Günümüzde gümüş, neredeyse enfeksiyon kontrolünün kritik olduğu
her yerde, bandajlardan yanık tedavisinde kullanılan ilaçlara kadar sağlık
ürünlerinde çok geniş spektrumda antimikrobiyal özelliliğinden dolayı
kullanılmaktadır.
Amerika’daki doğan çocuklara doğumdan hemen
sonra gümüş içerikli göz damlaları, gözde oluşacak enfeksiyonları
engellemek için kullanılmaktadır.
Takı ve aksesuar olarak vazgeçemediğimiz
gümüş, hastalıklara da şifa oluyor. Türkiye’de ilk kez üretilen gümüş çorap,
şeker hastalarının ayak yaralarına, mantar, egzama ve ayak kokusuna iyi
geliyor.
Takı ve aksesuar olarak vazgeçemediğimiz
gümüşün, aynı zamanda kusursuz bir anti-bakteriyel olduğunu biliyor muydunuz?..
Ayrıca vücudunuzdaki negatif elektriği de alarak rahatlatıyor… Gümüşün koku ve
nem giderici etkisi, anti-bakteriyel ve elektrik iletkenliği özelliklerinden
yararlanan bir firma, Türkiye’de ilk kez gümüş çorap üretti. Yüzde 99.9
oranında saf gümüş ipliğinden üretilen çoraplarda, yüzde 20 oranında da gümüş
bulunuyor.
Gümüşün önemli özellikleri
11-
Yansıtırlık
22-
Yayıcılık
33-
İletkenlik
2 Temmuz 2013 Salı
Çölyak hastalığı (gluten intoleransı) ve buğday alerjisi
Çölyak hastalığı (diğer adı ile çölyak,
tropik olmayan sprue, çölyak sprue, gluten sensitif enteropatisi), tahıllarda
bulunan genelde glutenin bulunduğu bazı protein zincirlerine karşı oluşan
kronik bir reaksiyondur. Bu reaksiyon ince bağırsakta villüslerin
destrüksiyonuna sebep olur ve bunun neticesinde malabsorbsiyon ortaya çıkar.
Çölyak hastalığında ailesel katkının
olduğuna dair bir kısım deliller mevcut. Çölyak hastalığı tanısı konan
kişilerin birinci derece akrabalarında % 5-10 oranında çölyak gelişebilir.
Hastalık her iki cinsiyeti de etkileyebilir ve herhangi bir yaşta başlayabilir;
örneğin, kişinin bebekliğinde (tahılları ilk kez alıyor olabilir) ya da daha
sonraki hayatında (öteden beri şahıs tahıllı gıdalar tüketiyor olsa da). Hastalığın
başlaması için 2 elemana gereksinim var gibi gözükmektedir. Birincisi genetik
dispisisyum, ikincisi ise diğer birtakım tetikleyici faktörler. Bu faktörler
çevre (buğday ile çok karşılaşma), durumsal (emoyanel stres durumu) fiziki
(gebelik yada operasyon) ya da patolojik (vinol enfeksiyon) olabilir.
Bir zamanlar bu hastalık çocukluk çağının
doğal seyrinde görülen bir durum olarak düşünülüyordu. Yakın zamandaki deliller
göstermiyor ki son ya da geç çocukluk zamanı boyunca hastalık semptomlarının
kaybolması nadir değil. Ne yazık ki, insan sağlıklı gibi görünse de zarar devam
ediyor ve hayatın ileriki dönemlerinde ince bağırsakta önemli defektlere sebep
olup önemli besin ihtiyacından kişiyi mahrum ediyor.
Ürünler
Yasak tahıllardan oluşan liste; buğday,
çavdar, arpa ve yulaftan oluşuyor. Ancak değişik isimlerle adlandırılan birçok türleri
mevcuttur. Durum ve irmik bazı değişik kullanımlar için üretilen buğday türlerinin
bazılarıdır. Spelt ve Kamut da buğday türlerindendir. (Bunlar için diğer
isimler: spelta, polish wheat, einkorn ve small spelt'tir). Bulgur ise buğdayın
özel işlemlerle üretilmiş halidir. Tretacle, buğday ve çavdardan melezlenerek
üretilen bir tahıldır ve yine çölyak hastaları için yasak listesindedir. Mısır
da bir çeşit tahıldır ve çölyak hastalığı açısından ciddi bir risk değildir.
Çölyak hastaları tarafından tölere edilebiliyor.
Tahıllar içinde pirinç ise diğerleri gibi
sorun yaratmadığı için tercih edilen bir tahıldır. Mısır ve pirinç bir yana,
glutensiz diyette kullanılan daha başka bir çok tahıl mevcuttur. Amarant kara
buğday (kasha), nohut (garbanzos), job stears (hatomugi, junas tears, riper
goin) mercimek, millet, bezelye, quinoa, ragi, sorghum, soya, topioca, teff ve
yabani pirinç gibi tahıllar değirmende öğütülerek un haline getirilip
kullanılabilir. Bunların birçoğu şifalı bitki satan dükkanlarda bulunabilir.
Pirinç unu da yine bakkallarda bulunabilir. Çoğu aşçı glutensiz pişmiş
yemeklerin içeriğini zenginleştirmek için xanthan zamkı, guar zamkı (bazen
laksatif etkisi olduğu düşünülüyor) yada metil selülozu kullanırlar. Buna ek
olarak, yemeklerde glutensiz yağlar oldukça popülerdir. Bunlar; mısır, yer
fıstığı, zeytin, kanola, soya ve ayçiçek yağıdır.
Tedavi
Tam şifa sağlayacak herhangi bir ilaç mevcut
değildir. Tam bir tedavi olmamakla birlikte, normal ve sağlıklı bir yaşam
sürmek için glutensiz bir diyet yeterlidir. Bunun anlamı buğday, çavdar, arpa,
yulaf ve diğer bazı tahıllardan kaçınmaktır. Şayet ihtiyaç hissediliyorsa
ekstra vitaminler alınabilir. Çölyak hastalığını engellemenin tek yolu
glutensiz bir diyet sağlamak ve bu sayede hastanın bağırsak villüslarını
destrakte etmeden ve semptomlarını alevlendirmeyen bir ortam sağlanmalıdır.
Semptomlar
Tüm semptomları ile tipik bir çölyak hastası
yoktur. Hastalar asemptomatikten (latent seyreden); şiddetli gaz, şişkinlik,
ishal yada malabsorbsiyondan dolayı kilo kaybı ile doktorlarına başvuran
şiddetli vakalara kadar sınıflandırılabilir. Bu iki tablo arasındaki hastalık
şu semptomları içerebilir.
- İshal
- Kabızlık
- Steatorrhea (yağın dışkıda görülmesi)
- Karın ağrısı
- Aşırı gaz
- Vitaminsizlikten dolayı olabilecek bir
komplikasyon
- Demir eksikliği anemisi
- Kronik yorgunluk
- Halsizlik
- Kilo kaybı
- Kemik ağrısı
- Kolay kemik kırıkları
- Deride karıncalanma ve uyuşma hissi
- Yanma
- Kaşınma
- Deride renk değişikliği
- Ödem
- Baş ağrısı
- periferik nöropatiler
Çocuklarda ayrıca şu semptomlar da olabilir;
- Solgunluk
- Anksiyete ve duyarlılık
- Konsantrasyon güçlüğü
- Kaslarda atrofi
- Ağrının ve şişkinliğin eşlik ettiği
yada etmediği Pot belly
- Renksiz kötü kokulu hacimli dışkılama
- Sık ve köpüklü ishal
Bunlara ek olarak dermatitis herpetiformis
(sıklıkla dirsek boyun ve kalçalarda şiddetli kızarıklıklarla seyreden bir
hastalık) de çölyak hastalığına eşlik edebilir. Reaksiyon gluten sindiriminden
hemen sonra yada haftalar aylar sonra ortaya çıkabilir. Çölyak hastalığının
şaşırtıcı tarafı ise; hiçbir hasta yoktur ki semptomları ve bu semptomların
çıkış sırası bir diğerine benzesin. Bir şahıs yukarıdaki semptomların birine
yada birkaçına sahip olabilir yada hiçbirine sahip olmayabilir. Obez olan
hastalar bile olabilir.
Buğday alerjisi
Buğday çok farklı proteinler içerir. Bu
proteinlere bazı insanlar alerjik reaksiyon gösterirler. Buğday alerjisi çok
nadir görülen bir olgudur.
1 Temmuz 2013 Pazartesi
Yüzdeki tüyler için maske
Bayanların yüz bölgesindeki istenmeyen tüylerine de çare
bulmak istedim ve yüzdeki tüyler için maske tarifini sizlere yazmaya karar
verdim..Yüzdeki tüyler kadınları büyük ölçüde rahatsız etmenin yanısıra
psikolojik tahatsızlıklara yol açar ve kuaförlerde zaman ve para harcamanıza
neden olur. Ama evde hazırlayacağınız yüzdeki tüyleri dökme formülü ile
rahatlayacaksınız
Yüzdeki tüyleri dökmek için maske tarifi:
Bir Yumurta akı
Yeteri kadar mısır unu
Yeteri kadar çay şekeri (toz şeker olacak)
Hazırlanışı:Bir kaba yumurta akını koyun, üstüne yeteri kadar mısır ununu ekleyin ve yine yeteri kadar şeker ilave edin, iyice karıştırın. Tam anlamıyla karıştıktan sonra temiz cildinize sürün. Kuruyana kadar bekleyin. Kuruyunca cildinizi tahriş etmiyecek biçimde masaj yaparak soyun.
Yeteri kadar mısır unu
Yeteri kadar çay şekeri (toz şeker olacak)
Hazırlanışı:Bir kaba yumurta akını koyun, üstüne yeteri kadar mısır ununu ekleyin ve yine yeteri kadar şeker ilave edin, iyice karıştırın. Tam anlamıyla karıştıktan sonra temiz cildinize sürün. Kuruyana kadar bekleyin. Kuruyunca cildinizi tahriş etmiyecek biçimde masaj yaparak soyun.
Rahim
duvarı kalınlaşması bitkisel tedavi
Rahim duvarı salgı yapan bezler ve duvar
bütünlüğünü oluşturan bağ dokudan oluşmaktadır. Bu iki yapının birden miktar
olarak artması sonucunda rahim duvar kalınlaşması meydana gelir. Çok büyük
kısmı progesteron tarafından karşılanmamış aşırı östrojen maruziyeti nedeniyle
olur. Bu durumun da en sık sebebi yumurta atılımının olmadığı adet
dönemleridir. Bundan dolayı
ergenlik döneminin başlangıcında henüz yeni adet görmeye başlayanlarda ve
menopoza yakın dönemde adet dönemleri düzensizleşmeye başlayanlarda sık
görülür. Ayrıca aşırı kilo, obezite, sadece östrojen içeren doğum kontrol
hapları, östrojen salgılayan yumurtalık tümörlerinde de görülür. Kalınlaşma
kendi içinde dört türe ayrılmakta ve her türün kendine özgü kanserleşme riski
bulunmaktadır. Bu risk %1-30 arası değişmektedir.
Tanı koymak için rahim
duvarı örneklemesi yapılır.
Tedavi ise kişinin
bulunmuş olduğu yaşa göre belirlenir. Ergenlik döneminde olanlarda 6 ay boyunca
kombine östrojen ve progesteron içeren haplar kullanılır, haplar bittikten 3 ay
sonra rahim duvarı örneklemesi tekrarlanır. Eğer rahim duvarı normale dönmüş
ise sadece takip edilirken problem devam ediyor ise hasta yumurta salınımının
olduğu bir adet görene kadar hormon tedavisi uygulanır. Eğer hasta doğurganlık
çağında ise 3 ay süre ile kombine östrojen ve progesteron içeren haplar
kullanılır, sorun devam ediyor ve hasta çocuk istiyor ise ovulasyon indüksiyonu
denilen yumurtlamanın uyarılması yöntemi uygulanırken hasta çocuk istemiyorsa
doğum kontrol hapı kullanılır. Menopoza girmek üzere olan kadınlarda ise eğer
ilk yapılan örnekleme riski yüksek grupta ise rahim cerrahi olarak alınır. Eğer
riski daha düşük grup ise hormonal tedavi yanında 3 ayda bir rahim duvarı
örneklemesi yapılır. Menopozda ki kadınlarda ise cerrahi operasyon için bir
engel yok ise rahim ve iki taraftaki yumurtalıklar alınmalıdır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)