14 Ağustos 2013 Çarşamba
Annelerin Bir Numaralı Yardımcısı: Dr. Beckmann Renk Koruyucu Mendiller
Özellikle küçük bebeği olan annelerin en büyük sorunlarından biri, bebeğin küçücük çamaşırları makineyi tam doldurmadan makineyi çalıştırmak zorunda kalmaktır. Hele renkli ve beyazları ayrı ayrı yıkamak zorunda kaldığınızda, makine iki kez neredeyse boş olarak çalışır. Dr. Beckmann renk koruyucu mendiller sayesinde renkli ve beyaz çamaşırları ayrı ayrı yıkamaya gerek kalmıyor, böylece hem zamandan hem deterjandan hem paradan hem de enerjiden tasarruf edebiliyorsunuz.
Dr.Beckmann 100 yılı aşkın süredir faaliyet gösteren bir Alman firmasıdır. Özellikle leke kimyasında uzmanlaşmıştır. Başta İngiltere, Amerika ve Avrupa ülkeleri olmak üzere pek çok ülkeye ürünlerini ihraç etmektedir. %100 Alman üretimi olan Dr. Beckmann renk koruyucu mendillerin yaygın bir dağıtım ağı bulunmaktadır. Tüm Migros, Carrefour, Real, Metro, Gratis, Kiler, Özdilek, Çetinkaya, Şaypa, Pehlivanoğlu, Kipa lokal zincirlerde bulunabilir. 12’li ve 24’lü paketler halinde satılan bu ürün, ayrıca online satış sitesi www.cosmofresh.com adresinden satın alınabilir. Uygun fiyatı ve kolay erişilebilirliği sayesinde annelerin bir numaralı yardımcısı olmaya aday bir üründür.
Dr. Beckmann renk koruyucu mendili, küçük kızımın ayrı ayrı yıkandığında makineyi doldurmaya yetmeyen renkli ve beyaz çamaşırlarını birlikte yıkayarak denedim. Sonuç memnuniyet vericiydi. Yıkanması her zaman sorun yaratan kırmızı elbisesi bu kez hiçbir giysisini boyamadı. Üstelik bembeyaz bodylerle birlikte yıkandığı halde…
Makinemi iki kez çalıştırmama gerek kalmayınca, hem çocuklarımla geçireceğim zamanım, hem iki yıkama için harcanacak su ve elektrik hem de geri kalan işlerime harcayacak enerjim bana kaldı.
Bu içerik birannedogdu.blogspot.com tarafından hazırlanmıştır.
Bir bumads advertorial içeriğidir.
15 Temmuz 2013 Pazartesi
Gribe doğal çözüm
Havaların soğumasıyla beraber grip hastalığı konusundaki uyarılar da
başladı. Bu uyarıcılar kervanına biz de katılalım... Grip, sonbahar ve kış
aylarında salgınlar yapan bir enfeksiyon hastalığıdır.
Hastayı yatağa düşürecek şiddette şikayetlerle seyreden grip, 40 dereceye varan yüksek ateş, genel vücut kırgınlığı, şiddetli bel, eklem ve kas, baş ağrısı ve aşırı halsizliğe yol açar. Buna ek olarak burun tıkanıklığı olmadan akıntı ile kuru ve uzun süreli öksürük görülür.
Soğuk algınlığı, nezle, öksürük ve grip gibi rahatsızlıkların arttığı bu mevsimde, vücut direncini doğal yollardan artıracak ve enfeksiyonlarla mücadelede vücuda yardımcı olacak bir beslenme şekli uygulamalıyız. Bunun için özellikle C ve E vitamini yönünden zengin besinlere ağırlık vermeliyiz.
C vitamini; soğuk algınlığına karşı vücut direncini artıran güçlü bir antioksidanlar içermektedir. Bu nedenle C vitamininin bol bulunduğu limon, portakal, domates, maydanoz, kırmızı ve yeşil biber, kırmızı lahana, karnabahar, kereviz, yeşil pancar yaprağı, kuşkonmaz, fasulye, bakla, bamya, turp, tere otu, taze soğan, börülce, bezelye, sarımsak, pırasa, pazı, yer elması, karpuz, çilek, ayva, elma ve muz gibi sebze ve meyveler bol bol tüketilmelidir.
E vitamini de, güçlü bir antioksidandır ve C vitamininin etkisini artırır. Sebze yağları, hububatlar, hurma, marul, sığır eti, tereyağı, ceviz, yer fıstığı, yumurta sarısı, balık, kasaplık hayvanların iç organları E vitamini yönünden zengin besinlerdir.
Şifalı formüller
Gribe ve soğuk algınlığına karşı kolayca uygulayabileceği şifalı formüllerden de yararlanabilirsiniz. İşte bunlardan birkaçı:
* Bir litre suya bir kahve fincanı kuru papatya, bir çorba kaşığı nane ve bir çorba kaşığı kekik konur. 10-15 dakika kaynatılır. Kaynama sırasında çıkan buharı solunur. Demlendikten sonra süzülür. Elde edilen çay, sabah, öğle ve akşam olmak üzere günde 3 defa sıcak sıcak içilir. Gerekirse şeker veya balla tatlandırılabilir.
* Her öğlen, bir tane mandalina, kabuğu soyulmadan fırında pişirilir. Soyulmadan, sıcak sıcak yenir.
* 4 bardak suya 3 çorba kaşığı kuru nane ve bir limonun kabukları konur. Kaynatılıp süzülür. Günde 3 kere birer su bardağı sıcak sıcak içilir.
Hastayı yatağa düşürecek şiddette şikayetlerle seyreden grip, 40 dereceye varan yüksek ateş, genel vücut kırgınlığı, şiddetli bel, eklem ve kas, baş ağrısı ve aşırı halsizliğe yol açar. Buna ek olarak burun tıkanıklığı olmadan akıntı ile kuru ve uzun süreli öksürük görülür.
Soğuk algınlığı, nezle, öksürük ve grip gibi rahatsızlıkların arttığı bu mevsimde, vücut direncini doğal yollardan artıracak ve enfeksiyonlarla mücadelede vücuda yardımcı olacak bir beslenme şekli uygulamalıyız. Bunun için özellikle C ve E vitamini yönünden zengin besinlere ağırlık vermeliyiz.
C vitamini; soğuk algınlığına karşı vücut direncini artıran güçlü bir antioksidanlar içermektedir. Bu nedenle C vitamininin bol bulunduğu limon, portakal, domates, maydanoz, kırmızı ve yeşil biber, kırmızı lahana, karnabahar, kereviz, yeşil pancar yaprağı, kuşkonmaz, fasulye, bakla, bamya, turp, tere otu, taze soğan, börülce, bezelye, sarımsak, pırasa, pazı, yer elması, karpuz, çilek, ayva, elma ve muz gibi sebze ve meyveler bol bol tüketilmelidir.
E vitamini de, güçlü bir antioksidandır ve C vitamininin etkisini artırır. Sebze yağları, hububatlar, hurma, marul, sığır eti, tereyağı, ceviz, yer fıstığı, yumurta sarısı, balık, kasaplık hayvanların iç organları E vitamini yönünden zengin besinlerdir.
Şifalı formüller
Gribe ve soğuk algınlığına karşı kolayca uygulayabileceği şifalı formüllerden de yararlanabilirsiniz. İşte bunlardan birkaçı:
* Bir litre suya bir kahve fincanı kuru papatya, bir çorba kaşığı nane ve bir çorba kaşığı kekik konur. 10-15 dakika kaynatılır. Kaynama sırasında çıkan buharı solunur. Demlendikten sonra süzülür. Elde edilen çay, sabah, öğle ve akşam olmak üzere günde 3 defa sıcak sıcak içilir. Gerekirse şeker veya balla tatlandırılabilir.
* Her öğlen, bir tane mandalina, kabuğu soyulmadan fırında pişirilir. Soyulmadan, sıcak sıcak yenir.
* 4 bardak suya 3 çorba kaşığı kuru nane ve bir limonun kabukları konur. Kaynatılıp süzülür. Günde 3 kere birer su bardağı sıcak sıcak içilir.
13 Temmuz 2013 Cumartesi
Kollar ve bacakların görevleri nelerdir
İnsanların iki kolu ve
iki bacağı vardır. Bacaklar hareket etme(yürümek, koşmak) kolları ise araçları
tutma ve kullanma işlevlerini görürler. Her kol ve bacağın ucunda beş tane
parmak bulunur. El parmakları özellikle iyi gelişmiştir ve karışık işlemleri
yapabilme kabiliyetine sahiptirler. Kol ve bacak kemiklerine, göğüs ve havsala
kuşaklarına bağlı olan sayısız kas demeti kol ve bacakların oynak organlar
olmalarını sağlar. Göğüs ve havsala kuşakları sırt ile kol ve bacaklar arasında
bir bağlantı oluşturur. Kol ve bacak kemikleri hem birbirlerine, hem de göğüs
ve havsala kuşaklarına oynak eklemler ile bağlanmışlardır.
Koordinasyon sonradan
edinilen bir beceridir. Bir şeyi tutmaya çalışan bir bebeğin beceriksizliğine
bakarsak, basit bir iş yapabilmek için bile ne kadar çok sayıda değişik
harekete ve ne kadar çok miktarda bilginin beyine gitmesine gerek olduğunu
anlayabiliriz. Beyin ve duyularımız evrim sürecinde koordinasyon için inanılmaz
bir yetenek geliştirmiştir.
Basit bir işlem gibi
görünen yazı yazmak bile aslında zor bir yetenekdir. Fakat yıllarca süren bir
uygulama sonucu çabuk ve düşünmeden yazma yeteneğine sahip olabiliriz. Piyano
çalmak yazı yazmaktan daha basit kol ve el hareketleri gerektirir. Fakat daha
hızlı hareket etmke gerektiği gibi kasların uyumlu çalışması ve yer
belirlenmesi çok daha karmaşıktır. Bir topu yakalamak ise piyano çalmaktan çok
daha fazla koordinasyon gerektirir, fakat bu da öğrenilebilir hatta bir refleks
haline gelebilir. Bu tür karmaşık hareket becerilerinin kazanılması yıllar
sürebilir. Önceleri hareketler yavaşça ve sürekli göz dikkati ile yapılırdı.
Yineleme sonucu bu
hareketleri bakmadan, üstelik düşünmeden yapmayı öğreniriz. El ve kollarımızın
böyle eşsiz oynak organlar olmalarının sebebi, en başta gözler ve gözlerle
birlikte beyin işlevlerinin son derece gelişmiş olmasıdır. Örneğin kangurular
da insanlar gibi yalnız iki ayakları üzerinde yürürler ve kolları başka işler yapmak
için serbest kalır. Fakat kangurularda kollar gelişerek karmaşık işler
yapabilecek özel organlar haline gelmemişlerdir. Bunun sebebi büyük olasılıkla
gözleri başın her iki yanında bulunması ve beynin yeterince gelişmemiş
olmasıdır.
Kol ve Bacakların
Yapısı
Farklı işlevlerine
karşın kol ve bacakların temel yapısı aynıdır. Kemikler birbirlerine hareket
edebilecek şekilde bağlıdır ve eklem kapsülleri ile bağlar, eklemleri birbirine
birleştirir. Kolun eklemleri bacağın eklemlerinden daha oynaktır. Kas demetleri
kol ve bacak kemikleri ile göğüs ve kalça kuşaklarına kirişler ile bağlıdır.
Kaslar çoğunlukla birbirlerine karşıt olarak hareket eden çiftler halindedir.
Kaslardan biri, bir tarafa doğru yönelirken(bükme) diğeri ters tarafa yönelir
(açma). Büyük atardamarlar kaslara kan taşır. Damarla karmaşık bir ağ şeklinde
yayılıp, dokulardaki kılcal damarlarda son bulurlar. Kan toplardamarlarla geri
döner, gereksiz doku sıvısı ise lenf damarları aracılığıyla süzülür. Lenf
damarlarında enfeksiyonları önlemek için bir süzgeç görevleri yapan lenf bezleri
bulunur. Deride, dokunma ve acı duyuları için sayısız duyu organı vardır. Kol
ve bacaklardaki özel duyu hücreleri ise duruş duyusunu sağlarlar. Kol ve
bacaklar ile deriden gelen işaretler sinir demetleri aracılığıyla merkez sinir
sistemine iletilir. Motor (hareket) sinirler omurilikten kas demetlerine
giderek, onları harekete geçirirler. El bileği ve ayak bileği birbirine bağ
dokusu ile bağlı yedi küçük kemikten oluşmuştur. Ayak bileği, özellikle topuk
ve aşık kemikleri son derece gelişmiştir. Ayak bileğinden sonra hemen hemen
hareketsiz olan ayak tarağı gelir. Ayak tarağı ise eklemleri nedeniyle
hareketli olan ayak parmağı kemiklerine bağlıdır. El bileği kemikleri kısmen
hareketli olan el tarağına, el tarağıda el parmağı kemiklerine bağlıdır. Ayak
ve el başparmaklarında iki, diğer parmaklarda ise üçer adet parmak kemiği
bulunur. Parmak kemiklerinin eklemleri yalnızca bükme hareketine olanak
verirler. Ancak el baş parmağı ile el tarağı arasındaki eklem çok daha fazla hareket
yeteneği sağlar. Bu sebeple bir şey tutmak için başparmak diğer parmakların
tümünün karşısına getirilebilir. Bu t.o bir baş parmağı olan hayvan maymundur.
Parmak kemiklerinin hareketlerini denetleyen hemen hemen bütün kaslar kol ve
bacakların alt kısımlarında bulunur. Bu kaslar bileklerden geçen kirişler
aracılığıyla parmak kemiklerine ulaşırlar.
Aşağıdaki kitaplar ilginizi çekebilir.linke tıklayın reklama geç deyin.
35 adet kişisel gelişim kitabı linki: Kişisel Gelişim Kitapları indir.rarAşağıdaki kitaplar ilginizi çekebilir.linke tıklayın reklama geç deyin.
Osho zeka kitabı linki: osho-zeka kitabı indir.rar
Hafıza Teknikleriyle ingilizce öğrenme kitabı: Hafiza-Teknikleriyle-ingilizce indir.rar
Haydar Dümen Cinsel Kültür Kitabı:Haydar Dümen Cinsel Kültür indir.rar
11 Temmuz 2013 Perşembe
Beyaz saçlara kesin çözüm
Beyaz saçlara kesin çözüm
Beyaz saçlar orta yaşlarda
belirmeye başlar fakat günümüz stresinde beyazlar erken yaşlarda ortaya çıkmaya
başladı diyebiliriz. Pekala beyaz saçlardan kurtulmak için sürekli boyatmak
doğru mudur ?.Hayır.İşte size kesin ve doğal çözüm
Yapmanız Gereken Yöntem
Bektaşi üzümünü (Amla olarak da
bilinir) Hindistan cevizi yağıyla karıştırarak kafa derinize düzenli olarak sürün.
Mucizevi sonuçlar gösterip, gri saçları siyaha döndürecektir. Birkaç kurutulmuş
Alma’yı Hindistancevizi yağıyla siyaha dönene kadar kaynatın. Elde edilen yağ
gri saçları engelleyecektir.
9 Temmuz 2013 Salı
Evde Kas Yapma – Kas Yapma Hareketleri
Spor
salonuna giderek kas yapamayanlar için bu eşşiz tavsiyeleri dinledikleri
takdirde planlı çalışarak spor salonuna gidenler gibi kas yapısına sahip
olacaklar. Tek yapmanız gereken planlı ve programlı çalışmak.
Şayet
asıl amacınız kaslanmak ise kardiyo çalışmalarınızı geri plana atmanızda fayda
var. yağları yakmak kaslanmaktan çok daha zor bir iştir. Kendinize germe ve
kalori yakan bir program hazırlayarak işe başlayın. Setler arasında vücudunuzun
toparlaması için kendinize vakit ayırın.
Ev
kardiyosu: İşte size birkaç evde yapabileceğiniz kardiyo
egzersizleri. Basamaklardan setler halinde inilip çıkılması. İp atlamak. Step
için yüksek bir kutu veya herhangi bir malzeme. Bunun üzerine çıkıp inmeniz
kardiyovasküler sisteminizi geliştirecek. Şınav durumu alıp tekrar ayakları
toparlama.
Kuvvet
antremanları: Evde yapacağınız kuvvet antremanlarında dumbbell, barbell
ve plates toplarından yardım alabilirsiniz. Spor salonunda yapabileceğiniz
biceps, triceps, barfiks, kürek, omuz presi hareketlerini bu aletlerle
yapabilirsiniz. Şayet bu aletleriniz yoksa biraz yaratıcı olup yinede sporunuzu
yapabilirsiniz.
Squat
hareketleri: Pilates topunuz yoksa sırtınızı duvara yaslayarak yere
çömelme hareketleriyle vücudunuzun pek çok bölgesini çalıştırabilirsiniz.
Egzersiz
toplarıyla şınav: Normal şınavdan daha zor bir hareket olan egzersiz topuyla
yapılan hareketlerde ayaklarınız topa dayayın ve yere paralel olarak şınav
çekmeye başlayın. Üst bedeninizi geliştirecek bu egzersizler çok işinize
yarayacak.
Ayaklar
paralel dip hareketleri: Triceplerinizi çalıştırmak için bir
sandalyeye ellerinizi koyun. Arkada birleştireceğiniz elleriniz ve yere paralel
ayaklarınızla hareketleri yapın. Egzersizi zorlaştırmak için ayaklarınızı bir
yatak ya da masa gibi yüksek bir nesneye uzatıp bu hareketleri yapabilirsiniz.
Pull-up:
Omuzlar ve sırt için evinizde yüksek bir yere monte edeceğiniz bir çubukta bu
antremanı yapabilirsiniz. Ola ki buna benzer bir olanağınız yoksa iki sandalye
arasına sopa koyup altında barfiks çekebilirsiniz.
Planlı
çalışma: Şayet haftada 3 kez bu antremanları 2-3 set halinde
yaparsanız vücudunuzu geliştirmenin en ucuz yolunu bulmuş olacaksınız.
7 Temmuz 2013 Pazar
Evde Hazırlanan Saç Bakım Maskeleri
Doğal Saç bakım Maskeleri
Parlak saçlar için
Bir yumurtanın sarısı ile iki
çorba kaşığı zeytinyağını karıştırın. Saç köklerine sürüp masaj yapın ve on
dakika bekleyin. Şampuanla yıkayıp durulayın. Saçlarınızın parlak ve sağlıklı
bir görünüm kazandığını göreceksiniz.
Besleyici
maske
Bir yumurta sarısı, bir çay
bardağı demlenmiş çay, bir çorba kaşığı badem yağı ve iki damla limon suyunu
bir kapta karıştırın. Saç köklerinize sürüp masaj yaparak güzelce yedirin.
10-15 dakika bekleyip şampuanla yıkayın.
Kepekli
saçlar için
İki çorba kaşığı limon suyu veya
sirkeyi dört su bardağı suya ekleyip ılıtın. Saçlarınızı yıkadıktan sonra bu
karışımla durulayın.
Parlak
saçlar için
Malzemeler:
Bir portakal
Bir çorba kaşığı bal
Birkaç damla sandal ağacı yağı
Yapılışı:
Portakalın suyu, su, bal ve
sandal ağacı yağını karıştırın. Bunu şampuan sonrası durulamada kullanın.
Yıpranmış
saçlar için
Malzemeler:
Bir muz
Birkaç damla badem yağı
Yapılışı:
Muzu badem yağıyla karıştırın ve
saçlarınıza masaj yaparak uygulayın. 15 dk kadar saçınızda bıraktıktan sonra, maden
suyuyla durulayın. Peşinden şampuanlayıp saç kremi sürün.
Kuru
saçlar için
Malzemeler:
Bir çorba kaşığı bal
Yarım fincan tam yağlı süt
Yapılışı:
Balla sütü karıştırıp saç
derisine masaj yapın ve 15 dk bırakın. Yumuşak bir şampuanla yıkayın.
3 Temmuz 2013 Çarşamba
Ramazanda tok tutan yiyecekler
Ramazanda
tok kalmak için beyaz Ekmek yerine kepek ekmeğini, meyve Suyu yerine
meyvenin kendisini tüketin. Uzmanlar, oruç tutanlara iftara kadar acıkmamaları
için sahurda Yulaf gibi
posalı gıdalar yemelerini tavsiye ediyor.
Medical Park Bahçelievler Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Emel Unutmaz, iftar ve sahur menülerinin tok tutan gıdalarla hazırlanması durumunda, daha Sağlıklı ve kolay oruç tutulabileceğini belirtti. Emel Unutmaz, Ramazan'da sağlıklı ve tok tutan gıdalarla beslenmenin başlıca metotlarını anlattı:
Ramazan ayında sağlıklı beslenmenin püf noktaları nelerdir?
En önemli özellik; yeterli ve dengeli beslenmeyi sağlamaktır. Oruç tutan insan ihtiyaç duyduğu Protein, vitamin ve Minerali sağlayacak olan besinleri iftar ve sahur arasındaki zamana dengeli şekilde dağıtmalı. Öğün sayısına dikkat etmeli.
İftar ve sahur arasında 1 veya 2 ara öğün yapmak, çok daha faydalı olur. İftardan 1.5-2 Saat sonra almamız gereken vitamin, Mineral ve posayı düşünüp; meyve ara öğünü yapabilirsiniz. açlık zamanının uzun olacağı bu yıl en çok dikkat edilmesi gereken konu; Su tüketimi.
İftar ile sahur arasına kişi 3 Litre suyu sığdırmak zorundadır. Eğer sudan hoşlanmıyor ise; bunun yarısını su olarak alır, geri kalan kısmı içinse ayran ya da çay içebilir.
İftar sofrasında, beslenme sıralaması nasıl olmalıdır?
İftar yemeğine başlarken doyurucu ve sindirimi kolay çorba ile başlamak ve arada yalnızca salata tüketerek en azından 20 Dakika geçirmeye çalışmak yararlıdır. Devamında ana yemeği tüketmek ve karbonhidratlı gruptan seçim yapmak gerekir. Yani pide yenilecek ise makarna ya da pilavı sınırlamak veya hiç yememek gerekir.
İftar yemeğinden 1.5-2 saat sonra meyve ara öğünü yapmak yararlı olacaktır. yemekten 1-2 saat sonra, yarım Saatlik ufak bir yürüyüş de yapılabilir.
Ramazan ayında açlık hissine yenik düşmemek için tok tutacak besinler var mı?
Tokluğu uzun süre sürdürecek olan besin grupları; sindirimi ve emilimi uzun süren gıdalardır. Öncelikle açlığın kaynağı kan şekerinin düşmesi ise, ilk hedef kan şekerinin hızlı düşüşünü engelleyecek gıdalar olmalıdır. Yani glisemik indeksi ve yükü düşük gıdalar!
Glisemik indeks; yenilen bir besinin kan şekerini yükseltme derecesini gösterir. Ramazanda bizim isteğimiz; kan şekerimizi hızlı yükselten gıdalardansa yavaş yükselten ve yavaş düşmesini sağlayacak gıdaların tüketilmesidir.
Glisemik indeksi düşük gıdalar kişilerin daha uzun süre tok kalmalarını sağlar. Örneğin; beyaz ekmek yerine kepekli Ekmek, meyve suyu yerine meyvenin kendisi gibi tercihler yapılmalıdır.
Ramazan'da meyveyi nasıl tüketmek gerekir?
Ramazan'da amaç tokluk olduğu için dikkat edilmesi gereken hangi meyvenin, ne miktarda ve nasıl tüketildiğidir. Sağlıklı olan meyvenin kendisinin, mümkünse soyulmadan, sıkılmadan ve ortalama 1 porsiyona denk gelecek biçimde tüketilmesidir. Amaç mümkün olduğunca çok posa tüketmektir. Posa besinlerin glisemik indeksinin düşmesini sağlar ve bu sayede tokluk verdiği gibi, bağırsak hareketlerini de düzenler.
Tok tutan besinlerde sebzelerin yeri nedir?
Ramazan boyunca; gerek pişmiş, gerekse çiğ sebzeleri sofranızdan eksik etmeyin. Sebzeleri yerken miktarları çok önemli değildir. Yeter ki; yapılırken içine konan yağın cinsi ve miktarı doğru olsun. Ortalama 4-5 yemek kaşığı sebze yemeğine 1 tatlı kaşığı yağ gelecek şekilde yapılmış sebze yemeklerinden, 6-8 kaşık rahatlıkla yenilebilir. Kök sebzelerin içerdikleri karbonhidrat miktarı yüksek olduğu için bu sebzeleri tüketirken miktarlarına kesinlikle dikkat etmekte fayda vardır. Karbonhidrat oranı daha yüksek olan başlıca sebzeler; havuç, şalgam, bezelye, pırasa, bakla ve enginardır. Fakat bunların karbonhidrat oranlarının fazla olması, Ramazan boyunca tüketilmemeleri gerektiği anlamına gelmemektedir.
Bu sebzelerden ortalama 4 yemek kaşığı tüketmek, yeterli olacaktır. Posanın diğer kaynaklarından biri de yulaftır. Yulaf; tok tutucu özelliği ve kolesterol düşürmedeki önemli etkisi sebebiyle, Ramazan ayında bol bol tüketilebilecek bir besin maddesidir. Yulafı, 1 dilim ekmek hakkınızın yerine, 2-3 yemek kaşığı kadar sütün veya yoğurdun içine karıştırarak, rahatlıkla tüketebilirsiniz.
Medical Park Bahçelievler Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Emel Unutmaz, iftar ve sahur menülerinin tok tutan gıdalarla hazırlanması durumunda, daha Sağlıklı ve kolay oruç tutulabileceğini belirtti. Emel Unutmaz, Ramazan'da sağlıklı ve tok tutan gıdalarla beslenmenin başlıca metotlarını anlattı:
Ramazan ayında sağlıklı beslenmenin püf noktaları nelerdir?
En önemli özellik; yeterli ve dengeli beslenmeyi sağlamaktır. Oruç tutan insan ihtiyaç duyduğu Protein, vitamin ve Minerali sağlayacak olan besinleri iftar ve sahur arasındaki zamana dengeli şekilde dağıtmalı. Öğün sayısına dikkat etmeli.
İftar ve sahur arasında 1 veya 2 ara öğün yapmak, çok daha faydalı olur. İftardan 1.5-2 Saat sonra almamız gereken vitamin, Mineral ve posayı düşünüp; meyve ara öğünü yapabilirsiniz. açlık zamanının uzun olacağı bu yıl en çok dikkat edilmesi gereken konu; Su tüketimi.
İftar ile sahur arasına kişi 3 Litre suyu sığdırmak zorundadır. Eğer sudan hoşlanmıyor ise; bunun yarısını su olarak alır, geri kalan kısmı içinse ayran ya da çay içebilir.
İftar sofrasında, beslenme sıralaması nasıl olmalıdır?
İftar yemeğine başlarken doyurucu ve sindirimi kolay çorba ile başlamak ve arada yalnızca salata tüketerek en azından 20 Dakika geçirmeye çalışmak yararlıdır. Devamında ana yemeği tüketmek ve karbonhidratlı gruptan seçim yapmak gerekir. Yani pide yenilecek ise makarna ya da pilavı sınırlamak veya hiç yememek gerekir.
İftar yemeğinden 1.5-2 saat sonra meyve ara öğünü yapmak yararlı olacaktır. yemekten 1-2 saat sonra, yarım Saatlik ufak bir yürüyüş de yapılabilir.
Ramazan ayında açlık hissine yenik düşmemek için tok tutacak besinler var mı?
Tokluğu uzun süre sürdürecek olan besin grupları; sindirimi ve emilimi uzun süren gıdalardır. Öncelikle açlığın kaynağı kan şekerinin düşmesi ise, ilk hedef kan şekerinin hızlı düşüşünü engelleyecek gıdalar olmalıdır. Yani glisemik indeksi ve yükü düşük gıdalar!
Glisemik indeks; yenilen bir besinin kan şekerini yükseltme derecesini gösterir. Ramazanda bizim isteğimiz; kan şekerimizi hızlı yükselten gıdalardansa yavaş yükselten ve yavaş düşmesini sağlayacak gıdaların tüketilmesidir.
Glisemik indeksi düşük gıdalar kişilerin daha uzun süre tok kalmalarını sağlar. Örneğin; beyaz ekmek yerine kepekli Ekmek, meyve suyu yerine meyvenin kendisi gibi tercihler yapılmalıdır.
Ramazan'da meyveyi nasıl tüketmek gerekir?
Ramazan'da amaç tokluk olduğu için dikkat edilmesi gereken hangi meyvenin, ne miktarda ve nasıl tüketildiğidir. Sağlıklı olan meyvenin kendisinin, mümkünse soyulmadan, sıkılmadan ve ortalama 1 porsiyona denk gelecek biçimde tüketilmesidir. Amaç mümkün olduğunca çok posa tüketmektir. Posa besinlerin glisemik indeksinin düşmesini sağlar ve bu sayede tokluk verdiği gibi, bağırsak hareketlerini de düzenler.
Tok tutan besinlerde sebzelerin yeri nedir?
Ramazan boyunca; gerek pişmiş, gerekse çiğ sebzeleri sofranızdan eksik etmeyin. Sebzeleri yerken miktarları çok önemli değildir. Yeter ki; yapılırken içine konan yağın cinsi ve miktarı doğru olsun. Ortalama 4-5 yemek kaşığı sebze yemeğine 1 tatlı kaşığı yağ gelecek şekilde yapılmış sebze yemeklerinden, 6-8 kaşık rahatlıkla yenilebilir. Kök sebzelerin içerdikleri karbonhidrat miktarı yüksek olduğu için bu sebzeleri tüketirken miktarlarına kesinlikle dikkat etmekte fayda vardır. Karbonhidrat oranı daha yüksek olan başlıca sebzeler; havuç, şalgam, bezelye, pırasa, bakla ve enginardır. Fakat bunların karbonhidrat oranlarının fazla olması, Ramazan boyunca tüketilmemeleri gerektiği anlamına gelmemektedir.
Bu sebzelerden ortalama 4 yemek kaşığı tüketmek, yeterli olacaktır. Posanın diğer kaynaklarından biri de yulaftır. Yulaf; tok tutucu özelliği ve kolesterol düşürmedeki önemli etkisi sebebiyle, Ramazan ayında bol bol tüketilebilecek bir besin maddesidir. Yulafı, 1 dilim ekmek hakkınızın yerine, 2-3 yemek kaşığı kadar sütün veya yoğurdun içine karıştırarak, rahatlıkla tüketebilirsiniz.
Gümüş suyunun faydaları
Gümüşün (takı olarak erkek gümüş yüzük,
bayan gümüş yüzük ,erkek gümüş yüzük alyans veya takı olarak kullanılmıştır)
ilaç ve tedavi edici faydaları binlerce senedir bilinmektedir. Roma zamanından
kalan bazı yazıtlarda gümüşün tedavilerde kullanıldığından söz
etmektedir. Üstelik bu özelliğinden dolayı gümüş “büyülü iyileştirici
“olarak nitelendirilmiştir.
Gümüşün Faydaları
Medikal otorite gümüşü en tesirli
antimikrobiyal ajan olarak tanımlamaktadır.
Modern batı tıbbı gümüş
elementini doğal ve suni en tesirli antimikrobiyal ajan olarak
nitelendirmiştir.
Gümüşün ilk antibiyotik madde olduğu
düşünülmektedir. Tarihte gümüş metal yaprağı bir sargı bezi olarak
kullanılmıştır. Günümüzde gümüş, neredeyse enfeksiyon kontrolünün kritik olduğu
her yerde, bandajlardan yanık tedavisinde kullanılan ilaçlara kadar sağlık
ürünlerinde çok geniş spektrumda antimikrobiyal özelliliğinden dolayı
kullanılmaktadır.
Amerika’daki doğan çocuklara doğumdan hemen
sonra gümüş içerikli göz damlaları, gözde oluşacak enfeksiyonları
engellemek için kullanılmaktadır.
Takı ve aksesuar olarak vazgeçemediğimiz
gümüş, hastalıklara da şifa oluyor. Türkiye’de ilk kez üretilen gümüş çorap,
şeker hastalarının ayak yaralarına, mantar, egzama ve ayak kokusuna iyi
geliyor.
Takı ve aksesuar olarak vazgeçemediğimiz
gümüşün, aynı zamanda kusursuz bir anti-bakteriyel olduğunu biliyor muydunuz?..
Ayrıca vücudunuzdaki negatif elektriği de alarak rahatlatıyor… Gümüşün koku ve
nem giderici etkisi, anti-bakteriyel ve elektrik iletkenliği özelliklerinden
yararlanan bir firma, Türkiye’de ilk kez gümüş çorap üretti. Yüzde 99.9
oranında saf gümüş ipliğinden üretilen çoraplarda, yüzde 20 oranında da gümüş
bulunuyor.
Gümüşün önemli özellikleri
11-
Yansıtırlık
22-
Yayıcılık
33-
İletkenlik
2 Temmuz 2013 Salı
Çölyak hastalığı (gluten intoleransı) ve buğday alerjisi
Çölyak hastalığı (diğer adı ile çölyak,
tropik olmayan sprue, çölyak sprue, gluten sensitif enteropatisi), tahıllarda
bulunan genelde glutenin bulunduğu bazı protein zincirlerine karşı oluşan
kronik bir reaksiyondur. Bu reaksiyon ince bağırsakta villüslerin
destrüksiyonuna sebep olur ve bunun neticesinde malabsorbsiyon ortaya çıkar.
Çölyak hastalığında ailesel katkının
olduğuna dair bir kısım deliller mevcut. Çölyak hastalığı tanısı konan
kişilerin birinci derece akrabalarında % 5-10 oranında çölyak gelişebilir.
Hastalık her iki cinsiyeti de etkileyebilir ve herhangi bir yaşta başlayabilir;
örneğin, kişinin bebekliğinde (tahılları ilk kez alıyor olabilir) ya da daha
sonraki hayatında (öteden beri şahıs tahıllı gıdalar tüketiyor olsa da). Hastalığın
başlaması için 2 elemana gereksinim var gibi gözükmektedir. Birincisi genetik
dispisisyum, ikincisi ise diğer birtakım tetikleyici faktörler. Bu faktörler
çevre (buğday ile çok karşılaşma), durumsal (emoyanel stres durumu) fiziki
(gebelik yada operasyon) ya da patolojik (vinol enfeksiyon) olabilir.
Bir zamanlar bu hastalık çocukluk çağının
doğal seyrinde görülen bir durum olarak düşünülüyordu. Yakın zamandaki deliller
göstermiyor ki son ya da geç çocukluk zamanı boyunca hastalık semptomlarının
kaybolması nadir değil. Ne yazık ki, insan sağlıklı gibi görünse de zarar devam
ediyor ve hayatın ileriki dönemlerinde ince bağırsakta önemli defektlere sebep
olup önemli besin ihtiyacından kişiyi mahrum ediyor.
Ürünler
Yasak tahıllardan oluşan liste; buğday,
çavdar, arpa ve yulaftan oluşuyor. Ancak değişik isimlerle adlandırılan birçok türleri
mevcuttur. Durum ve irmik bazı değişik kullanımlar için üretilen buğday türlerinin
bazılarıdır. Spelt ve Kamut da buğday türlerindendir. (Bunlar için diğer
isimler: spelta, polish wheat, einkorn ve small spelt'tir). Bulgur ise buğdayın
özel işlemlerle üretilmiş halidir. Tretacle, buğday ve çavdardan melezlenerek
üretilen bir tahıldır ve yine çölyak hastaları için yasak listesindedir. Mısır
da bir çeşit tahıldır ve çölyak hastalığı açısından ciddi bir risk değildir.
Çölyak hastaları tarafından tölere edilebiliyor.
Tahıllar içinde pirinç ise diğerleri gibi
sorun yaratmadığı için tercih edilen bir tahıldır. Mısır ve pirinç bir yana,
glutensiz diyette kullanılan daha başka bir çok tahıl mevcuttur. Amarant kara
buğday (kasha), nohut (garbanzos), job stears (hatomugi, junas tears, riper
goin) mercimek, millet, bezelye, quinoa, ragi, sorghum, soya, topioca, teff ve
yabani pirinç gibi tahıllar değirmende öğütülerek un haline getirilip
kullanılabilir. Bunların birçoğu şifalı bitki satan dükkanlarda bulunabilir.
Pirinç unu da yine bakkallarda bulunabilir. Çoğu aşçı glutensiz pişmiş
yemeklerin içeriğini zenginleştirmek için xanthan zamkı, guar zamkı (bazen
laksatif etkisi olduğu düşünülüyor) yada metil selülozu kullanırlar. Buna ek
olarak, yemeklerde glutensiz yağlar oldukça popülerdir. Bunlar; mısır, yer
fıstığı, zeytin, kanola, soya ve ayçiçek yağıdır.
Tedavi
Tam şifa sağlayacak herhangi bir ilaç mevcut
değildir. Tam bir tedavi olmamakla birlikte, normal ve sağlıklı bir yaşam
sürmek için glutensiz bir diyet yeterlidir. Bunun anlamı buğday, çavdar, arpa,
yulaf ve diğer bazı tahıllardan kaçınmaktır. Şayet ihtiyaç hissediliyorsa
ekstra vitaminler alınabilir. Çölyak hastalığını engellemenin tek yolu
glutensiz bir diyet sağlamak ve bu sayede hastanın bağırsak villüslarını
destrakte etmeden ve semptomlarını alevlendirmeyen bir ortam sağlanmalıdır.
Semptomlar
Tüm semptomları ile tipik bir çölyak hastası
yoktur. Hastalar asemptomatikten (latent seyreden); şiddetli gaz, şişkinlik,
ishal yada malabsorbsiyondan dolayı kilo kaybı ile doktorlarına başvuran
şiddetli vakalara kadar sınıflandırılabilir. Bu iki tablo arasındaki hastalık
şu semptomları içerebilir.
- İshal
- Kabızlık
- Steatorrhea (yağın dışkıda görülmesi)
- Karın ağrısı
- Aşırı gaz
- Vitaminsizlikten dolayı olabilecek bir
komplikasyon
- Demir eksikliği anemisi
- Kronik yorgunluk
- Halsizlik
- Kilo kaybı
- Kemik ağrısı
- Kolay kemik kırıkları
- Deride karıncalanma ve uyuşma hissi
- Yanma
- Kaşınma
- Deride renk değişikliği
- Ödem
- Baş ağrısı
- periferik nöropatiler
Çocuklarda ayrıca şu semptomlar da olabilir;
- Solgunluk
- Anksiyete ve duyarlılık
- Konsantrasyon güçlüğü
- Kaslarda atrofi
- Ağrının ve şişkinliğin eşlik ettiği
yada etmediği Pot belly
- Renksiz kötü kokulu hacimli dışkılama
- Sık ve köpüklü ishal
Bunlara ek olarak dermatitis herpetiformis
(sıklıkla dirsek boyun ve kalçalarda şiddetli kızarıklıklarla seyreden bir
hastalık) de çölyak hastalığına eşlik edebilir. Reaksiyon gluten sindiriminden
hemen sonra yada haftalar aylar sonra ortaya çıkabilir. Çölyak hastalığının
şaşırtıcı tarafı ise; hiçbir hasta yoktur ki semptomları ve bu semptomların
çıkış sırası bir diğerine benzesin. Bir şahıs yukarıdaki semptomların birine
yada birkaçına sahip olabilir yada hiçbirine sahip olmayabilir. Obez olan
hastalar bile olabilir.
Buğday alerjisi
Buğday çok farklı proteinler içerir. Bu
proteinlere bazı insanlar alerjik reaksiyon gösterirler. Buğday alerjisi çok
nadir görülen bir olgudur.
1 Temmuz 2013 Pazartesi
Yüzdeki tüyler için maske
Bayanların yüz bölgesindeki istenmeyen tüylerine de çare
bulmak istedim ve yüzdeki tüyler için maske tarifini sizlere yazmaya karar
verdim..Yüzdeki tüyler kadınları büyük ölçüde rahatsız etmenin yanısıra
psikolojik tahatsızlıklara yol açar ve kuaförlerde zaman ve para harcamanıza
neden olur. Ama evde hazırlayacağınız yüzdeki tüyleri dökme formülü ile
rahatlayacaksınız
Yüzdeki tüyleri dökmek için maske tarifi:
Bir Yumurta akı
Yeteri kadar mısır unu
Yeteri kadar çay şekeri (toz şeker olacak)
Hazırlanışı:Bir kaba yumurta akını koyun, üstüne yeteri kadar mısır ununu ekleyin ve yine yeteri kadar şeker ilave edin, iyice karıştırın. Tam anlamıyla karıştıktan sonra temiz cildinize sürün. Kuruyana kadar bekleyin. Kuruyunca cildinizi tahriş etmiyecek biçimde masaj yaparak soyun.
Yeteri kadar mısır unu
Yeteri kadar çay şekeri (toz şeker olacak)
Hazırlanışı:Bir kaba yumurta akını koyun, üstüne yeteri kadar mısır ununu ekleyin ve yine yeteri kadar şeker ilave edin, iyice karıştırın. Tam anlamıyla karıştıktan sonra temiz cildinize sürün. Kuruyana kadar bekleyin. Kuruyunca cildinizi tahriş etmiyecek biçimde masaj yaparak soyun.
Rahim
duvarı kalınlaşması bitkisel tedavi
Rahim duvarı salgı yapan bezler ve duvar
bütünlüğünü oluşturan bağ dokudan oluşmaktadır. Bu iki yapının birden miktar
olarak artması sonucunda rahim duvar kalınlaşması meydana gelir. Çok büyük
kısmı progesteron tarafından karşılanmamış aşırı östrojen maruziyeti nedeniyle
olur. Bu durumun da en sık sebebi yumurta atılımının olmadığı adet
dönemleridir. Bundan dolayı
ergenlik döneminin başlangıcında henüz yeni adet görmeye başlayanlarda ve
menopoza yakın dönemde adet dönemleri düzensizleşmeye başlayanlarda sık
görülür. Ayrıca aşırı kilo, obezite, sadece östrojen içeren doğum kontrol
hapları, östrojen salgılayan yumurtalık tümörlerinde de görülür. Kalınlaşma
kendi içinde dört türe ayrılmakta ve her türün kendine özgü kanserleşme riski
bulunmaktadır. Bu risk %1-30 arası değişmektedir.
Tanı koymak için rahim
duvarı örneklemesi yapılır.
Tedavi ise kişinin
bulunmuş olduğu yaşa göre belirlenir. Ergenlik döneminde olanlarda 6 ay boyunca
kombine östrojen ve progesteron içeren haplar kullanılır, haplar bittikten 3 ay
sonra rahim duvarı örneklemesi tekrarlanır. Eğer rahim duvarı normale dönmüş
ise sadece takip edilirken problem devam ediyor ise hasta yumurta salınımının
olduğu bir adet görene kadar hormon tedavisi uygulanır. Eğer hasta doğurganlık
çağında ise 3 ay süre ile kombine östrojen ve progesteron içeren haplar
kullanılır, sorun devam ediyor ve hasta çocuk istiyor ise ovulasyon indüksiyonu
denilen yumurtlamanın uyarılması yöntemi uygulanırken hasta çocuk istemiyorsa
doğum kontrol hapı kullanılır. Menopoza girmek üzere olan kadınlarda ise eğer
ilk yapılan örnekleme riski yüksek grupta ise rahim cerrahi olarak alınır. Eğer
riski daha düşük grup ise hormonal tedavi yanında 3 ayda bir rahim duvarı
örneklemesi yapılır. Menopozda ki kadınlarda ise cerrahi operasyon için bir
engel yok ise rahim ve iki taraftaki yumurtalıklar alınmalıdır.
29 Haziran 2013 Cumartesi
TENYA YUMURTASI İLE ZAYIFLAMAK
Bir dönem yediğini
çıkarmak modaydı. Zayıf kalabilmek adına her şeyi yiyip ardından boğaza parmak
sokma metoduyla yediklerini kusmanın ötesinde artık yepyeni bir yol var.
Divanın mide bırakmayan
formülü
Hollwood kadınları, eski
metotlara dönüş yapıyor şimdi yeniden. İtalyan gazeteci Alfonso Signorini’nin
ülkemizde Çok gururlu çok kırılgan ismiyle yayınlanan ve efsane diva Maria
Callas’ın hayatını anlatan romanında küçüklüğünden beri fazla kilolarıyla başı
dertte ola operacının yaptığı diyet tekrar gündemde.
Callas’ın doktoru ona iki
teknik öneriyor:Yemek sırasında iştahının kesilmesi için kokain
Kullanmak
yada tenya yumurtası yutmak. Callas her ne kadar zor olsa da ikinci yolu
seçiyor. Ve 3 ay boyunca bedeninde yaşayacak olan tenya yumurtalarını
şampanyayla
beraber
yutuyor. Neticede Callas, 1 ayda 16 kilo kaybedip yepyeni bir forma kavuşuyor.
Tekrar
trend mi oldu ?
Tenya
yumurtası yutarak zayıf kalmayı başaran ünlüler, bu sayede her şeyi istedikleri
gibi yiyebiliyor. Sırları ürkütücü, hem de dehşete düşürücü. Fakat güzel olmak
uğruna yapılmayacak şey yok şu dünyada belli ki ! Ve bu usul daha böyle gidecek
gibi görünüyor.
26 Haziran 2013 Çarşamba
Nestlé NESFIT "Yeni Bir Sen" ile yaza hazırlanın Koton'dan yeni bir gardırop kazanma şansı yakalayın
Nestlé® NESFIT® yaza girerken kadınlar için mükemmel bir program başlattı. Nesfit®, “Yeni Bir Sen” programıyla yaza sağlıklı ve bakımlı girmek isteyenleri hem yaza hazırlıyor hem de Koton’dan gardıroplarını yenileme fırsatı sunuyor. 1 Mayıs - 19 Temmuz tarihleri arasında www.facebook.com/nestlenesfit.tr adresine girenler, “Yeni Bir Sen” programı kapsamında dengeli beslenme, saç ve cilt bakımı, moda ve stil gibi konularda pek çok ipucunu bir arada buluyorlar.
İlk şanslı Nesfit tüketicimiz, Nestle Nesfit Yeni Bir Sen Programı kapsamında yepyeni bir güne uyandı ve kendisine özel sağlıklı beslenme, spor ve güzellikle ilgili tüyolarını konunun uzmanlarından dinledi.
Türkiye’nin en çok tercih edilen kahvaltılık gevrekleri Nestlé® NESFIT® Tam Tahıllı Kahvaltılık Gevrekler, 1 Mayıs’ta başlayan “Yeni Bir Sen” programında bir dizi etkinlik başlattı. Kampanya sağlıklı beslenme için ipuçları sunmanın yanısıra her zaman her yerde kolaylıkla yapılabilecek egzersizleri de içeriyor. Bütün bu çabanın ödülü ise; Koton’dan yepyeni bir gardırop!
Kampanyaya katılan 10 kişi Koton’dan 1500 TL’lik hediye çeki ve Koton’un stil ve trend danışmanları ile beraber stilini belirleme fırsatı yakalıyor. 19 Temmuz 2013 tarihinde gerçekleştirilecek çekilişe başvurmak için NESFIT® Tam Tahıllı Kahvaltılık Gevrek paketlerinden çıkacak numaraları 5818’e SMS atmak veya www.facebook.com/nestlenesfit.tr adresine girmek yeterli. Ayrıca, Haziran ayı boyunca her hafta Facebook üzerinden gerçekleştirilecek çekilişlerde katılımcılar, NESFIT® ürünleri ve Koton’dan hediye kazanma şansı da yakalayabilecekler.
www.nesfit.com.tr www.facebook.com/nestlenesfit.tr
Bir bumads advertorial içeriğidir.
22 Haziran 2013 Cumartesi
Prof. Dr. Canan Karatay / Karatay Mutfağı
“Mutfağını, Karatay Mutfağı’na çevirenler sağlık bulacak, zayıflayacak ve kilosunu koruyacak! Bunu yaparken de hiç huzursuzluğa girmeyecekler” diyen Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, son kitabı 'Karatay Mutfağı"nda yemek seçimi, hazırlama ve pişirmede dikkat edilmesi gerekenleri şu biçimde sıralıyor……….. - Yemekler çok yüksek sıcaklıkta pişirilmemeli, buna ek olarak unlu terbiye yapılarak hazırlanmamalı! - Yemekler düşük ısıda, uzun sürede pişirilmelidir. Fakat malzemeler çiğden hep birlikte tencere veya tepsiye konup, ocakta ya da fırında pişirilmeli, yağda soğan veya biber öldürme gibi metotlar uygulanmamalıdır. Özellikle güveç yaparken ilk önce tencerede kavurma, sonra fırında pişirme gibi iki farklı pişirme şeklinin bir arada olmaması gerekiyor! Ya tencere (mümkünse basınçlı tencere) ya da fırın tercih edilmelidir! Pişirme süresi çok fazla uzayıp, ısıya maruz kalma şekli değişip, ısı derecesi arttıkça, tat katayım derken yemekteki yararlı vitamin ve mineraller ölüyor, yemeğin glisemik indeksi yükselebiliyor. - Yemekler cam, çelik veya emaye kaplı dökme demir tencerede, tepside pişirilmelidir. Alüminyum ve teflonlardan, mikro dalga fırınlardan uzak durulmalıdır. Pişirme esnasında alüminyum folyo, yanmaz pişirme poşeti ya da yağlı kağıt gibi ürünler katiyen kullanılmamalıdır! Yağlı kağıtlar genellikle doğal gibi görünse de kağıtta ne yağı olduğunu bilmiyoruz, trans yağ da olabilir ucuz olduğu için domuz yağı da... - Yemeklerde blender (karıştırıcı) veya mikser (çırpıcı) gibi elektrikli aletler kullanılmamalıdır. Dolayısıyla yemeği işlenmiş hale getiriyor ve lifleri yok edip, sağlıksız hale dönüştürüyor. Hazım sisteminin bozulmasına neden oluyor. - Yemeklerde soğuk sıkım sızma zeytinyağı, saf köy tereyağı (inek, keçi, koyun veya manda sütünden köy tereyağı, Urfa yağı, Malatya veya Trabzon tereyağı) veya kuzu ya da danadan elde edilen kuyrukyağı kullanılmalıdır. - Sıcak yemeklerde ve kızartmalarda mısırözü, ayçiçeği, soya veya kanola yağı mutlaka kullanılmamalıdır! Isınır ısınmaz hemen trans yağlar oluşur. Yüksek ısıda sıvı yağlar doğal özelliklerini kaybederek trans yağlara dönüşürler. Trans yağlar, kan yağlarından trigliseridleri yükselterek karaciğer yağlanmasını başlatır. Bu sebeple kalp, damar hastalıkları, felç ve her türlü kansere neden olan en zararlı yağlardır. Trans yağlar, insülin direncini başlatan en sakıncalı kimyevi maddelerdir. İnsan vücudu doğal olmayan bu yağları tüketmeye programlanmamıştır. - Margarin haline dönüştürülmüş olan sıvı yağlarda da fazla miktarda trans yağ meydana gelmektedir. Bu nedenle margarin de kullanılmamalıdır! - Kızgın yağda kızartma yapılmamalıdır! Balık ya da etler, sos veya una bulandırılarak yağda kızartılmamalıdır. Şayet illa kızartma yapmak isteniyorsa kısık ateşte, az zeytinyağı veya tereyağı ile sade pişirme yapılabilir. - Buğulama da yapılabilir, en sağlıklı pişirme yöntemlerinden biridir. - Yemekleri pişirirken çok az su konacak. Böylece hem besin değerleri korunuyor hem de daha lezzetli oluyor. - Hem tazeliği hem de besin değerleri açısından yemekler günlük olarak pişirilmelidir. Birkaç günlük yemek yapıp aynı yemeği defalarca dolaba koyup çıkartmak, her seferinde ısıtmak tehlikelidir, kesinlikle yapılmamalıdır. - Tuz alırken, doğal kristal kayatuzu ya da deniz tuzu olmasına dikkat edin. Ancak denizlerde kirlilik arttığı için binlerce senelik tuz mağaralarından çıkartılan iri taneli doğal kristal kayatuzunu tercih ediyoruz. - Yemeklerimizde tuz miktarı azaltılmalıdır. Rafine tuz yerine kristal kayatuzu (porselen başlıklı cam veya ahşap değirmende öğütülerek) kullanılmadır. - Izgara yapılabilir. Fakat yiyecekler yakılmadan ve yüksek ateşe, kömür ve odun alevine, dumanına maruz kalmadan pişirilmelidir. - Yemeklerde salça kullanılacaksa, güneşte bekletilmiş ev yapımı domates veya biber salçası kullanılabilir. Fabrikasyon üretilmiş, koruyucu katkı içeren konserve salçalar kullanılmamalıdır. - Mayonez veya ketçap gibi hazır soslar da yasak! Ev yapımı mayonezi ise 15 dakika içinde tüketmeniz gerekir. Buzdolabında muhafaza etseniz dahi 15 dakikadan sonra trans yağlar oluşur, tehlikeli olmasının nedeni de budur! - Sızma zeytinyağı ile her türlü sebze ve bakliyat yemeği yapılabilir. - Arpa şehriye, tel şehriye vb ürünler işlenmiş gıda oldukları için, yemeklere kıvam versin diye ilave edilmemelidir. - Yemeklere, pişirilip ateşten alındıktan sonra damak tadına göre nane, maydanoz, kekik, reyhan, fesleğen gibi otlar ve kırmızıbiber, karabiber, kimyon, sumak vb baharatlar eklenebilir. - Taze balığın her türlüsü sağlıklıdır. Fakat teneke kutulardaki ve poşetlerdeki konserve balıklar, ambalajlarındaki kanserojen maddelerden dolayı riskli hale dönüşür. Bu yüzden fabrikasyon konserve balıklar da tercih edilmemelidir! Eğer cam kavanozda, zeytinyağı ile az tuzlu yani ev tipi konserve yapılmışsa olabilir. - Salatalarda da soğuk sıkım sızma zeytinyağı, üzüm çekirdeği yağı veya ketentohumu yağı, bol sirke (geleneksel usül doğal fermantasyon) ve limon, dahası arzuya göre sarımsak kullanılabilir. - Limon yararlı ve glisemik indeksi düşük bir meyvedir. Salatada, çorbada, çayda veya suya sıkılarak kullanılabilir. Limon ve sirke gibi asitli yiyecekler, besinlerin hazmedilmesini yavaşlatır. Bu sebeple, yiyeceklerimiz midemizde ve incebağırsağımızda uzun süre kalabiliyor. Fakat kullandığımız limonun da doğal yetişmiş veya organik olmasına dikkat edilmeli, dış kabuğu kimyasallarla mumlanmış veya boyanmış olmamalı. Limon her zaman taze sıkılmış olarak kullanılmalı. Sirke de geleneksel usûlde fermente edilerek üretilmiş olmalı. Çoğu markette limon suyu diye satılan sarı suların limonla yakından uzaktan alakası olmadığı gibi son derece zararlıdır. Endüstriyel sirke de doğal sirkenin verdiği faydayı veremez. Sirkenizi evde yapabilirsiniz. - Salatalara zeytin, peynir, yoğurt, susam veya ketentohumu, her türlü taze maydanoz, taze veya kuru nane, kekik, fesleğen vb. otlar eklenebilir. - Üzüm çekirdeği veya ketentohumu yağları kullanılacaksa bunların hem ısıl işlem görmeden üretilmiş olmasına hem de mutlaka ısıya maruz bırakmamaya yani soğuk olarak tüketmeye özen göstermelisiniz. - Ketentohumu yağı ve balıkyağı (Omega-3), kan yağlarını düzenler, kanı sulandırır, kilo vermeyi kolaylaştırır, kilo almayı önler, hipertansiyon ve depresyon gelişmesini engeller. Kalp ve damar hastalıkları riskini azaltır. - Ketentohumu da azar azar yiyeceklere eklenebilir. Susam da ketentohumu kadar yararlıdır. Arzu edildiğinde onun yerine kullanılabilir. Ketentohumu, doğal olarak kabızlığın giderilmesinde yararlıdır. Fazlası ishal yapabilir. Öğütülmüş olarak alınmamalıdır. Tane olarak alınıp, kullanmadan hemen önce öğütülüp tüketilebilir. Fakat okside olmasını önlemek için öğütüldükten sonra 15 dakika içinde tüketilmelidir. - Sebze, meyve, balık ve etler doğal olarak tüketilmelidir. Tüketilen yiyeceğin doğal ve bütün olmasına dikkat edilmelidir. - Tüm işlenmiş yiyecek ve gıdalardan uzak durulması şarttır. İşlenmiş bütün yiyeceklerde aşırı miktarda trans yağ ve gizli şeker (früktoz) bulunur. - Yemeklerle birlikte ekmek, pirinç pilavı ve makarna yenmemelidir! - Bal, reçel ve pekmez de yenmemelidir! Kan glikozuna hızla dönüşen, boş kalorili tatlı oldukları için... Früktoz içerdikleri için... - Tatlılara, çaylara ve kahveye hiçbir şekilde tatlandırıcı eklenmemelidir. Suni (yapay) tatlandırıcılar karaciğer ve iç yağlanmasına neden oluyor ve şeker hastalığını başlatıyor. - Bol sirkeli (geleneksel usül doğal fermantasyon), az tuzlu (kristal kayatuzu) ev turşusu yapılarak tüketilebilir. Turşunuzu evde yapabilirsiniz. - Unlu ve nişastalı bütün gıdalar tüketildikten hemen sonra kan şekerine dönüşürler. Şeker (diyabet) hastalarının kan şekerlerini yükseltir ve kontrolünü zorlaştırırlar! Bu sebeple insülin ihtiyacını artırırlar! İnsülin kullanan şeker (diyabet) hastalarının giderek yağlanmaları ve kilo almalarının nedeni, bol bol unlu ve nişastalı yani sağlıksız olan karbonhidratlı yiyecekleri tüketmeleridir! Bu tür gıdalar, daha sonra karaciğer yağı ve iç organ yağı olarak depo edilirler. İnsülin ve leptin direncini başlatır ve giderek artırırlar. Bu nedenle tüketilmemelidirler. - Fakat kitapta yer verdiğimiz bazı tariflerde ve tarhananın içinde olduğu gibi, az miktarda un kullanılabilir. Hem organik ve katkısız, hem mayasız hem de çok az miktarda bilinçli ve ölçülü kullanıldığı zaman tehlikeli değildir. - Pek çok yemeğin tarifinde yoğurt kullanıldığını göreceksiniz. Çeşitli katkı maddeleriyle üretilen, bir ay beklese bile ekşimeyen ve bozulmayan fabrikasyon yoğurtlar yerine, geleneksel yöntemlerle küçük işletmelerde üretilen, ekşime özelliğini kaybetmemiş köy yoğurdunu ya da evde doğal sütten mayaladığımız yoğurdu kullanıyoruz. - Ceviz, fındık, fıstık, badem, ay çekirdeği, kabak çekirdeği gibi kabuklu kuruyemişler mutfağın başköşesinde yer almalı, çantadan da eksik olmamalıdır. Fakat kuruyemişlerin kavrulmamış (çiğ) ve tuzsuz olmasına dikkat edilmelidir. Mümkünse kabuklu olarak alınıp, evde taze taze kırılmalıdır. - Kilo vermek istiyorsak, insülin direnci kırılana dek günde bir adet meyve (düşük glisemik indeksli) bütün olarak yenilebilir. Örneğin, kış aylarında portakal, mandalina, nar veya elma olabilir. Yaz aylarında, çilek (şeker ekilmeden), kiraz, böğürtlen veya ahududu günde 100-200 gr kadar yenebilir. Ayrıca zeytin, yeryüzünde bulunan en sağlıklı meyvelerden biridir. Glisemik indeksi sıfırdır. Her sabah kahvaltıda 10-15 adet zeytin rahat rahat yenebilir. Domates, salatalık ve biberler de (sebze grubunda olmalarına rağmen) o bitkilerin meyveleridir. Ceviz, fındık, fıstık, badem de kendi ağaçlarının meyveleridir ve bunların da glisemik indeksleri sıfırdır. Bu saydıklarımızı meyve olarak bilip tüketirsek, 24 saat içinde ne kadar çok ve sağlıklı meyve yediğimiz ortaya çıkacaktır. Fakat, glisemik indeksi çok yüksek olduğu için kavun, karpuz, dut, üzüm ve taze incir (Gİ = 80-100) maalesef yenmemelidir. Haziran ve temmuz aylarında, hastalarımızın kan yağlarındaki ‘trigliserid’ oranı bu nedenle yükselmektedir (her türlü şekerli meyve yani früktoz, meyve suyu ve tüm şekerli içecekler kan yağlarımızı aşırı olarak yükseltir, unutmayalım!) - Meyve sularında, karpuz ve kavunda bulunan meyve şekeri ‘früktoz’ hemen kan ve depo yağı olan trigliseride dönüşür ve yağ olarak karaciğere ve depolara gönderilir. Karaciğer ve göbek yağlanmaya başlar, bacak kaslarında ve karaciğerde trigliseridler yağ olarak depo edilir. Kanda trigliseridlerin aşırı yüksek olmasının nedeni, meyveler, meyve suları, şekerli içecekler, tatlılar, pirinç pilavı, baklava börek ve fazla tüketilen çay şekerleridir. Meyve şekeri olan früktoz, daha önce de belirttiğim gibi karaciğer için glikozdan yedi kere daha fazla toksiktir. Tatlılarda ve çayda kullandığımız toz şeker ise, 1 molekül früktoz+1 molekül glikozdan meydana gelir.
19 Haziran 2013 Çarşamba
Afyon kaplıcaları, termal oteller, adres ve telefonları
Ara tatil yaklaşıyor. Güneş yok, deniz yok. Bu kış gününde
en güzel tatil, termal otellerde olur. Şöyle ailecek, bir kaplıcaya konuşlanıp
dinlenebilirsiniz. Ülkemiz ılıcalar bakımından oldukça zengin. Gönen, Denizli
kaplıcaları çok meşhur mesela. Neredeyse hemen her bölgemizde kaplıcalar ve
içmeler bulunmakta. Sağlık Bakanlığı’ndan işletme ruhsatı almış Afyon ve
civarındaki kaplıcaların bir listesini hazırladık.
İkbal Termal
Otel/Kaplıca Kür Oteli
Afyon-İzmir Karayolu AFYON
Tel: 0 272 252 56 00 İnternet
sitesi
Oruçoğlu Termal
Oteli/Kaplıca Kür Oteli
Afyon- Kütahya Karayolu Üzeri AFYON İnternet sitesi
Tel: 0 272 251 50 50
Hüdai Kaplıcası/Kaplıca Kür Oteli
Sandıklı İlçesi Sandıklı AFYON
Tel: 0 272 535 73 00 Hakkında daha fazka bilgi almak için tıklayın.
Korel Thermal Resort
Clinic&SPA
Afyonkarahisar- Kütahya Karayolu 13.km Afyonkarahisar İnternet sitesi
Heybeli Termal
Tesisleri
Bolvadin İlçesi AFYONKARAHİSAR İnternet sitesi
Yaylabağı Başaran
Termal Tesisi
İhsaniye İlçesi Yaylabağı Kasabası AFYONKARAHİSAR
Başak Termal
İhsaniye İlçesi, Gazlıgöl Kasabası AFYONKARAHİSAR
Ömer Termal Tesisi
Afyon- Kütahya Karayolu 14.km AFYONKARAHİSAR Tel:0272
-2515010 WEB
Gazlıgöl Yüntaş
Termal Tesisleri
İhsaniye İlçesi, Gazlıgöl Kasabası AFYONKARAHİSAR WEB
Gazlıgöl Ablak
Termal Tesisi
İhsaniye İlçesi, Gazlıgöl Kasabası AFYONKARAHİSAR WEB
Bu oteller Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlana listeden
seçilmiştir. Listeye zaman için eklemeler ve çıkarılmalar yapılmaktadır.
Zamanla bu liste güncelliğini yitirebilir.
Bu otellerde konaklayan ziyaretçilerimiz yorumlarını
paylaşabilirler.
12 Haziran 2013 Çarşamba
ARGAN YAĞI’NIN FAYDALARI
Argan Yağının Cilt İçin Faydaları :
•
Kırışıklıkları azaltarak cildinizin sıklaşmasını sağlar.
• Sivilce tedavisinde oldukça etkilidir.
• Cildinizin yumuşamasına yardımcı olur.
• Güneş(UHV zararlı ışınları), sigara, stres, çevre kirliliğinin olumsuz etkilerini ortadan kaldırarak hücrelerin yenilenmesini sağlayarak cildinizi canlandırır.
• Ciltteki tahriş ve iltihaplanmayı azaltabilir.
• Göz altı kırışıklıklarında etkilidir.
• Hamilelik çatlaklarının önlenmesinde faydalıdır.
• Hem kuru hem de yağlı ciltler için kullanıma uygundur.
• Sivilce tedavisinde oldukça etkilidir.
• Cildinizin yumuşamasına yardımcı olur.
• Güneş(UHV zararlı ışınları), sigara, stres, çevre kirliliğinin olumsuz etkilerini ortadan kaldırarak hücrelerin yenilenmesini sağlayarak cildinizi canlandırır.
• Ciltteki tahriş ve iltihaplanmayı azaltabilir.
• Göz altı kırışıklıklarında etkilidir.
• Hamilelik çatlaklarının önlenmesinde faydalıdır.
• Hem kuru hem de yağlı ciltler için kullanıma uygundur.
Saç Bakımında Argan Yağı :
Yaşlanmayla
birlikte saçlarımız da kurur ve elastikiyetini kaybeder. Saçlı derimiz zaman
içerisinde giderek daha az sebum yağı üretir. Sebum yağı
saçımızın doğal parlaklığını ve dokusunu kazanmasına yardımcı
olur.Sebum yağının giderek azalması saçın incelmesine ve kalitesini
yitirmesine yol açar. Saçınız her ne biçimde yaşlanırsa yaşlansın değişmeyen
tek gerçek vardır. O da yaşlanan saçın daha fazla neme ihtiyacı
olduğudur. Argan Yağı’nın içinde bulunan E vitamini güçlü bir
antioksidandır. Ve saça zaman içinde zarar veren serbest radikallerle savaşarak
saçın zarar görmesini engeller. Aynı zamanda saçlı derideki kan dolaşımına da
yardımcı olarak sağlıklı bir saç için gerekli bir koşulu daha yerine getirmiş
olur. E vitamini epidermiste 6 ay boyunca depolanabilmektedir. Bu sebeple bir
uygulamayla bile uzun süren bir etki elde edilmektedir.
Fas’taki
Berber kabileleri Argan Yağı’nı saçlı deriye masaj yaparak uygulamışlardır.
Argan Yağı’nın diğer bütün faydalarının yanı sıra, saçın devamlılığı ve
güzelliğinin korunmasına sağladığı yarar bile başlı başına çok önemli bir
etkidir. Argan Yağı ile saçlı deriye günlük olarak masaj
yapmanın saç dökülmesini engellediği bilinmektedir. Yaşadığımız
iklim içerisinde saçlarımız kirliliğe ve kimyasal şampuanlara maruz
kalmaktadır. Sonuç olarak saçlarımız parlaklığını yitirir, donuklaşır, kırılgan
ve kuru bir hale gelir.
Argan
Yağı E vitamini içerir ve E vitamini de saçlı derinin ve saç kökünün
beslenmesine yardımcı olur.
Argan Yağıyla kuru kırılgan ve solgun
saçlarınıza Parlaklık ve Canlılık Kazandırın.
Tırnak Bakımı :
Argan
Yağı limon suyu ile eşit miktarda karıştırılarak yatmadan önce tırnaklara
uygulanabilir. Bu karışımın düzenli olarak kullanılması kırılgan tırnakları
güçlendirir. Argan Yağı Berber kavminin sıvı altını olarak adlandırılır ve pek
çok kozmetik amaç için kullanılabilen değerli bir yağdır.
Argan
Yağı ve limon suyunda eşit miktarda alarak bir karışım oluşturun ve parmak
uçlarınızı bu karışıma batırın. 15 dakika boyunca parmak uçlarınızı bu
karışımın içinde bekletin.
Tırnakların
sağlıklı bir biçimde kalması için haftada 1 kere bu karışımı 15 dakika boyunca
uygulamak yeterli olacaktır
Masaj Uygulaması :
Bir
vücut bakım ürünü olan Argan Yağı masaj içinde son derece uygun bir
üründür.
Tercihen
Duştan sonra temiz vücuda avuç içinde ısıtılarak uygulanması en etkili sonuçları
verir. Vücut tarafından kolayca emilmektedir ve başka yağlarda olduğu gibi
yapışkan bir formda değildir, bu sebeple masaj sonrası tekrar duş alınması
gerekmemektedir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)